EĞİTİM POLİTİKAMIZ OLMALI

Eğitim ve sağlık, bir toplumun geleceğini tayin eder. Özellikle eğitim, aynı zamanda ülkenin siyasi geleceğini ve rejimi tayin eder. Bunun içindir ki her gelen siyasi iktidar, tutarlı bir eğitim politikası değil, kendi, ideolojisine uygun bir sistem getirmek istiyor. Eğitimi sil baştan düzenlemek istiyor.
1950 yılından önceki uygulamada, eğitimin tamamını devlet organize ediyordu…
Yetenekli olanlar parasız yatılı okullarda okuyordu… Köye köylüye dönük, “Köy Enstitüleri” vardı. Bu uygulamalar Demokrat Parti döneminde de bir süre devam etti… Ne zaman ki eğitim kısmen özelleştirildi, eğitimde devlet boşluğu ortaya çıktı… O zaman okumak hevesinde ve yeteneğinde olanlar belirli ideolojilerin kucağına düştü.

Devletin eğitimde boşluk bırakması ve paralı eğitim anlayışı, eğitim sistemini her türlü istismara açık hale getirdi… Siyasi iktidarlar ve özellikle 1980 ihtilalini yapanlar, eğitimde devleti fakirden alıp zengine veren bir düzen haline getirdiler… Şimdi AKP iktidarı, bu düzeni daha da geliştirdi… Eğitimi ve sağlığı tamamıyla özel sektöre yaptırmak istiyor.
Örneğin yüksek öğrenim sisteminde vakıf üniversiteleri, öğrenciden yüksek ücretler alıyor… Öğrenciden aldığı yüksek ücretler yanında aynı zamanda da devlet desteği alıyor…
Yasaya göre, vakıf üniversiteleri bütçelerinin yüzde 40’ı kadar devlet bütçesinden yardım alıyor…
Bütçe vatandaşın vergisi demek olduğuna göre ve bugün vergilerin yüzde 72’sini zengin fakir aynı oranında verdiğine göre, demek ki devlet fakir fukaradan topladığı vergiyi, zengin paralı okusun diye özel üniversitelere aktarıyor.
İş burada bitmiyor… Vakıf üniversitelerine milletin malı olan ormanlar, arsa ve araziler de tahsis edildi. Önceleri bu arsalar bedava verildi.
Şimdi sanıyorum bir bedel alınıyor. Üstelik İhsan Doğramacı’nın Bilkent için aldığı arsalarda villa yapıp sattığı da Meclis Araştırma Komisyonu’nun raporlarında yer aldı.
Vakıf üniversiteleri gittikçe özelleşiyor… Çünkü bu üniversitelerde görev yapan rektörlerin ita amirliği, mütevelli heyet başkanlarına verildi… Mütevelli heyet üyeleri de vakıf sahibinin istediği insanlardan oluşuyor…
Bütün bunların ötesinde, siyasi iktidar önceden YÖK nedeniyle devlet üniversitelerinde kadrolaşma yapamıyordu… Şimdi yeni YÖK düzeninden sonra daha rahat yapıyor. Cumhurbaşkanı da sorgusuz sualsiz üniversite öğretim üyelerinin seçtiği ve en çok oy alan rektör adaylarını değil, daha düşük oy alan AKP yanlılarını rektör olarak atıyor.
Sağlıkta da güya sigortalı olanlar devletle anlaşmalı özel hastanelerde tedavi görebiliyor… Ancak bu lafta kalıyor… Çünkü özel üniversite hastaneleri ekstra adı altında hastadan bir sürü para alıyorlar… Bu aldıkları ekstralar devletin vereceği paradan daha yüksek tutuyor.
Eğitim ve sağlık insana yapılan yatırımdır… Bu yatırım hem kişinin kendisine fayda sağlar…
Hem de topluma yararlı olur. Bugün Türkiye’de özel sektörün yeteri kadar yatırım yapmıyor olmasının bir nedeni de yetişmiş işgücü, uzman elemanların sınırlı olmasıdır.
İnsana yapılan yatırımın etkin olması, verimli olması için, insan gücü planlaması yapılması gerekiyor. Türkiye’nin ne kadar doktora ihtiyacı var?
Ne kadar mühendise ihtiyacı var?
Ne kadar iktisatçıya ihtiyacı var?
Bunlar tahmin edilecek ve buna göre eğitim planlaması yapılacak.
Bu planlama hiç yapılmadı… Hele şimdi yanından bile geçilmiyor.
Bu nedenledir ki, doktor açığı var… Mühendis fazlası var…
Hükümetler popülist davranarak, açık örgün ha bire iktisat ve işletme alanlarında fakülte ve yüksek okul açtırıyorlar.
Yani eğitime ayrılan kaynaklar da çarçur ediliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir