Çeşitli sivil toplum örgütleri, Sanayi ve Ticaret odaları, Odalar Birliği, Esnaf dernekleri, Başbakana, Siyasi parti genel başkanlarına ve dolayısıyla da kamu oyuna, erken seçimin riskli olacağını belirttiler ve koalisyon istediler.
1.Erken seçimin ilk riski de bu çerçevede ortaya çıkıyor. Ekonomide Üretici- tüketici gibi iktisadi ajanların beklentisi, önemli ölçüde ekonomik gidişatı tayin eder. Tüketim, tasarruf ve yatırım planlamasını bu beklentiye göre yaparlar. Makro dengeler düzgün de olsa, bu olumsuz beklentilerden dolayı bozulur.
2.Moody’s gibi uluslar arası raiting kuruluşlarının notu, ülke ekonomilerini etkiler. Bizim gibi yabancı sermaye girişine fazlaca ihtiyaç duyan ülkelerde bu not daha önemlidir. Yabancı sermaye bu nota bakar. Eğer erken seçim olursa, seçim hükümetinin geçici olan yetkisi ve yapısı raiting kuruluşlarının vereceği notu etkiler. Anayasamızın 114 maddesinin 3 paragrafına göre, erken seçim kararı verilirse, Bakanlar kurulu tüm partileri guruplarından oranlarına göre oluşacaktır.
MHP ile HDP aynı Hükümette olması mümkün görünmüyor. Bu nedenle sorun önce seçim hükümetini kurmakta ortaya çıkacaktır. Bu durum da kırılganlığı artıracak ve kredi notumuzu etkileyecektir.
3. Türkiye, dış borçları çevirmekte bu gün bile zorlanıyor. Seçim atmosferinde MB ‘ na göre bir yıl içinde 166.8 milyar dolar dış borcu çevirmemiz gerekiyor. Bir yılda iki defa seçim yapan bir ülke olarak elbette kısa vadeli dış borçları çevirmekte zorlanacağız.
Borsaya gelen sıcak para da kısa vadeli borçtur. Daha kalıcı olan yabancı yatırım sermayesidir. Kısa vadeli dış borçları çevirmekte Doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişli önemlidir. Oysaki bir yandan kısa vadeli dış borç stoku artıyor, öte yandan doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi azalıyor.(Aşağıdaki tablo )
Ayrıca seçim kırılganlığı artıracağı için, Türkiye dış borçlarını daha yüksek faiz vererek çevirmek zorunda kalacak ve faiz yükü aratacaktır.
4. 2012 yılından beri düşük oranda büyüyen, adeta bir durgunluk içinde olan Türkiye ‘de, Dünya Bankası raporuna göre 2017 yılına kadar bu durgunluk devam edecektir.
Seçim yılında belirsizlik yüksek olduğu için, yerli ve yabancı sermaye yatırım yapmıyor. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi geçen sene de Türkiye de yatırımlar yüzde 1.3 oranında geriledi. Bu seneki büyümede geçen sene yatırımlarda meydana gelen düşüşün de negatif etkisi olacaktır. Erken seçimde yaşamakta olduğumuz düşük büyüme ve durgunluk, eksi büyümeye dönüşebilir.
5. Düşük büyüme en fazla istihdamı vurmaktadır. Son yıllarda Türkiye hem istihdam yaratamıyor, hem de işsizlik artıyor. Fiili işsizlik oranı olarak bakarsak, Türkiye de işsizlik oranı Avrupa ülkeleri ve birçok gelişmekte olan ülke ortalamasından yüksektir. özellikle gençlerde işsizliğin yüksek olması kendisi ile birlikte önemli sosyal sorunlar da getirmektedir.
Sonuç: Siyasi partiler önce Türkiye Hesabı yapmalıdır. Bu hesap yerine kendi çıkar hesabını yapan siyasi partiler, bunun hesabını verirler.