Üç çeyrektir GSYH küçülüyor. 2018 son çeyreğinde hane halkı tüketim harcamaları yüzde 8.9 , yatırımlar yüzde 4.7 oranında ve 2019 ilk çeyreğinde hane halkı tüketim harcamaları yüzde 4,7 ve yatırımlar da yüzde 12.9 oranında daraldı. Buna rağmen enflasyon çift hanede devam ediyor.
TÜİK her ay Finansal Yatırım Araçlarının reel getiri oranlarını açıklıyor. Son beş yıldır , mevduatın reel getiri oranı eksi oluyor. Söz gelimi en son açıklanan Haziran ayı verilerine göre , mevduat reel faizi 2018 yılında yüzde eksi 3.80 ve 2018 yılında ise eksi 0,92 oldu. Bu eksi faizlere rağmen harcamalar daraldı , mevduattaki para yatırımlara gitmiyor. Bu günde tüketim harcamaları artmıyor.
2018 TL’nin yüksek oranda değer kaybetmesi ile , Yi-ÜFE yüzde 46’ya kadar çıktı. Kur artışından daha fazla arttı. Gerçekte ise kurların maliyetleri artırıcı etkisi ithal girdi oranına yakın olmalıydı.
TL ‘nin aşırı değer kazanması ile ithal tüketim mallarının da fiyatı arttı. Ancak aynı vitrinde daha düşük maliyetle önceden gelmiş yerli mallarının da fiyatı arttı.
Bunlar bildiğimiz iktisadi kurallara ve Dünyada gelmiş – geçmiş uygulamalara uymuyor. Bu günkü Türkiye’nin istikrar sorunu kendine özgü bir sorundur.
Merkez Bankası 2006 yılından beri enflasyon hedeflemesi uyguluyor. Enflasyon hedeflemesi Merkez Bankalarına tüm para -faiz politikalarını bu paralelde kullanmasına imkan verir. Enflasyon dışındaki sapmalar mazur görülür. Ne var ki bizim Merkez Bankası 13 yıldır hedef enflasyon olarak aldığı yüzde 5 enflasyonun yanına yaklaşamadı.
Bu sorunun temelinde dün ve bugün , siyasi çekişmeler , aksak demokrasi , hukukta kan kaybı , ideolojik takıntılar ve popülizm gibi nedenler var. Böyle bir ortamda tutarlı iktisat politikaları da dikiş tutmaz .
2001 krizi nedeniyle bir panelde , suyun başındaki bir bürokratın yapısal sorun ları bazı yasalarda marjinal değişiklikler olarak görmesine hayretle şahit olmuştum. Bu şartlarda elbette ki Türkiye’nin geleceği son durak bugünler olacaktı.
Açıktır ki Enflasyonla mücadele tek başına olmaz. İstikrar politikaları ile birlikte olur.
1. Enflasyonla mücadele için her şeyden önce hukuk ve demokrasi altyapısını yeniden düzene sokmak gerekir. İktidarın ayırım yapmadan sermayeye tarafsız gözle bakması gerekir.
2. Merkez Bankasının , Enflasyon hedeflemesini bırakması gerekir. Aksi halde hedeften sapma sürekli olarak Bankaya olan güveni sarsıyor. Ayrıca MB yasasını değiştirerek , bankanın aynı zamanda Kur’uda gözetmesi sağlanmalıdır. Dahası MB’ bağımsızlığı güvence altına alınmalıdır.
3. Dalgalı kur politikası değişmeli , serbest kur sistemi içinde bizim piyasaya uyan kontrollü ara sistemler seçilmelidir.
4. Bütçe politikası değişmelidir. Bütçede yüzde 7 dolayında olan yatırımların payı yüzde 20’ ye çıkarılmalı, popülist harcama yerine bu kaynaklar istihdam yaratan yatırımlara aktarılmalıdır .
5. Devlet – Kamu işbirliği ile yapılan yatırımlar, bütçeye ve topluma ilave yük getirmeyecek şekilde yalnızca yap-işlet devret modeliyle yapılmalıdır. Devlet yalnıza altyapı yatırımları için borçlanmalı , bu yatırım gelirleri de borç geri ödemede kullanılmalıdır.
6. Devlet -Piyasa optimal dengesi kurulmalıdır. Fiyatların oluşmasında , kıt malların üretiminde gerektiğinde devlet piyasada aktif rol almalıdır.
7. Devletin kurumsal yapısı olmalıdır. Memurlara Liyakat esası getirilmeli ve yetki ve sorumluluklar dağıtılmalıdır. Vatandaşın işini ehliyetli ve liyakat sahibi memurlar yapmalıdır. Bürokrasiyi azaltarak , kamu hizmetlerinin verimliliğini artırmak gerekir.
8. Piyasada oligopol yapılar ve monopoller kaldırılmalıdır. Bunun için özelleşen devlet tekelleri yeniden kamulaştırılmalıdır. Bankaların kar marjları üst sınırı belirlenmelidir.