ENFLASYON NEREDEN BESLENİYOR? (II )

Dün bu köşede, ekonomide ortalama verimliliğin düşük olması enflasyonu beslediğini tartışmıştım. 

İmalat sanayi kapasite kullanım oranın düşük olması da enflasyonu etkiler.

 

İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranı yüzde 74- 78 bandında değişiyor. Normalde yüzde 90 ve daha yukarıda olması gerekir. Üretimde kesintiler, elektrik arızaları gibi nedenlerle kapasite kullanım oranının yüzde 100 olması zaten mümkün değil. Ancak yüzde 74 oranı da çok düşüktür.  Kapasite kullanım oranı yüzde 90 olan bir fabrika diyelim ki saatte 90 birim mal üretiyor. Eğer bu oran 74 olursa, saatte 74 birim mal üretecek demektir. Aynı sabit yatırım giderleri olduğu için düşük kapasitede üretilen her birim başına üretim maliyeti artmış olacaktır. Maliyet artışı da enflasyona yansıyacaktır.

 

 

 

 

Ekonomideki aşırı kırılganlıkta belirsizlik yaratıyor ve enflasyonu besliyor.

 

Aslında, siyasi , sosyal , hukuki sorunlar kırılganlığı artırdı. Ancak ekonomik sorunlar da işin tuzu-biberi oldu.

Kırılganlık var mı? Yok mu tartışmak nafile… Zira biz ne söylersek söyleyelim dünya bize değil, uluslararası kurum ve kuruluşların sözüne bakıyor.

Dünya Bankasının  “2012  Küresel  Ekonomik  Görünüm Raporu” nda, ‘’Türkiye’nin kısa vadeli borcu da, döviz rezervlerinin yüzde 80’ine ulaştı. Bu durum Türkiye’yi gelişmekte olan ülkelerin en kırılgan ülkesi haline getiriyor” denildi.  .

Morgan Stanley’in 2013 yılında bir ekonomi raporunda Hindistan, Brezilya, Endonezya, Türkiye ve Güney Afrika kırılgan beşli olarak yer aldı.

Oxford Economics’in Şubat ayında Dünyada gelişen 13 piyasa ekonomisi içinde Türkiye’yi en kırılgan ülke olarak ilan etti.

Birleşmiş Milletler araştırmasında, Türkiye dünyanın en kırılgan ülkesi olarak ilan edildi.

Kırılgan bir ekonomi de spekülasyon artar. Spekülasyon haksızlığa bakmaz, çok kazanmaya bakar. Bunun içindir ki spekülatif fiyat artışları ortaya çıkıyor.

Bankalar mevduat toplarken yıllık faiz veriyor… Kredi verirken aylık faiz alıyor? Üstelik kredi kartlarında azami faiz oranlarını Merkez Bankası belirliyor. Bütün bankalarda kredi kartlarında en üst faizden faiz alıyor. Nerde rekabet? Yani Bankalar kartel oluşturmuş, Hükümette popülizm için bankaları tehdit ediyor. Oysaki kanun çıkarma yetkisi bankalarda değil, siyasi iktidarın elindedir.

Elbette bankalar kartel oluşturur da, gıda sektöründe aracılar monopol olamaz mı? Tarlada 50 kuruş olan domates, pazarda 5 lira olmaz mı? Anayasa ya göre devletin kartelleşmeyi önlemesi gerekir? Nerde !!!

Kredi maiyetlerinin artması, maliyet enflasyonu demektir. Gıda fiyatları da TÜFE’ ye yansıyor.

Kendimize şu soruyu sormalıyız: Neden altı sene öncesine kadar Türkiye en kırılgan ülke değildi de, şimdi FED dahil, bizi tüm kurum ve kuruluşlar kırılgan ülke olarak ilan ediyor? Belki bu soruyu kendi kendine ekonomi yönetimi daha çok sormalı ve daha dikkatli analiz etmelidir.

Dalgalı kur politikası da, istikrarsızlık yaratan başka bir faktördür.

Türkiye de vadeli döviz işlemleri piyasası gelişmemiş olduğu için, dalgalı kur sistemi döviz kuralarının aşırı oynak olmasına neden oldu. 

Sıcak para baskısı ile 2004 ile 2011 yılları arasında TL aşırı değer kazandı. Bu nedenle İthal mallarının fiyatı düşük kaldı ve beş –altı yıl enflasyon yüzde 10 ve daha düşük seyretti. Kur artışı ile enflasyonda arttı.

Kamuda kaynakların yanlış ve verimsiz kullanılması, popülist amaçla kullanılması nedeniyle de, ekonomide hizmet maliyetleri arttı. Söz gelimi Diyanet bütçesi 6 bakanlığın bütçesi toplamı kadardır.

Eğer bütçeden popülist amaçla kullanılan kaynaklar, üretime dönük yatırımlarda kullanılsaydı, hem yol ve köprüler bütçeden yapılırdı. Kamu gelirleri artardı. Hem de işsizlik azalırdı.

Güney Kore ile 1960 ‘lı yıllarda önde başladığımız yarışı tesadüflere bağlı olarak kaybetmedik. Bunun tek sorumlusu kötü yönetimdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir