Merkez Bankası, beklenti anketine göre 2014 yılında Milli gelirimiz yüzde 2,7 oranında artacak, başka bir ifade ile ekonomide yüzde 2,7 büyüme olacak.
Türkiye 2001 ve 2009 yılında eksi büyüme, yani küçülme yaşadı. 2002 ve 2009 yıllarındaki eksi büyüme, bir bakıma bozulan makro dengelerin düzeltilmesi şeklinde oldu. Mamafih bu kriz yıllarından sonraki yıllarda yüksek büyüme oranları yaşadık.
2012 den sonra üç senedir düşük büyüme oranları yaşıyoruz. Bu sefer olayın farklı olduğu anlaşılıyor. Türkiye sürekli bir durgunluk riski içine girmiş bulunuyor. Aslında Dünyada da büyüme oranları düşüyor. Ancak Türkiye de büyüme oranları gelişmekte olan ülkeler ortalamasının altında kalıyor.
Dünyada ekonomik anlamda öteden beri konjonktürel hareketler yaşanmaktadır. Dünya ekonomisi zaman zaman durgunluğa giriyor… Bunu “yorulma” olarak ta betimleyebiliriz. Piyasalarda aşırı hareket, milli gelirde yüksek büyüme, ekonominin iç dinamiklerini yoruyor. Yüksek büyüme oranlarının ortaya çıktığı dönemlerin arkasından, bir daralma geliyor.
Türkiye’nin içine girdiği durgunluğun nedeni ise dünya gerçeğinden de farklıdır. Uygulanan yanlış politikalardır. 2012 yılına kadar, dünyada bol likiditenin, dış borçlanmanın, bol sıcak paranın ve ucuz kur nedeniyle ucuz olan ithalatın getirdiği bir tüketim patlaması ve ithalata bağımlı bir büyüme yaşadık. Dış borçla büyüdük. Bu gün şartlar değişti, cari açık ve dış borçlanma sürdürülemez duruma geldi. Dünyada sermaye hareketleri yavaşladı. En fazla da biz etkilendik.
Özetle bu gün yaşamakta olduğumuz sürekli durgunluğun baş sorumluları önce 2001 yılında IMF’ nin yangın söndürme programı adı altında Türkiye ‘yi daha büyük sıcak para yangınına atan program, sonra bu programa sarılıp sürekli uygulayan AKP iktidarıdır.
Eğer, üretim, istihdam ve gelir dağılımını içine alan tüm ekonomik dengeleri koordineli bir şekilde içine alan bir program yapılmış olsaydı, bu gün Türkiye sürekli durgunluk içine girmezdi.
Tersine uygulamada İktisat politikaları belirli sektörlere veya guruplara göre ayarlandı. Kanunlar bu guruplara göre çıkarıldı. Özelleştirmeler, yap işlet devret uygulamaları bu guruplara göre dizayn edildi. Bu gün yeni hava alanı için, bu hava alanını yapan özel sektörün dış borçlarına hazine garantisi verilmesi bu uygulamanın açık bir göstergesidir.
İktisat politikalarında farklı ülkeler, farklı zamanlarda genel anlamda benzer ekonomik felsefeyi benimseyebilir… Ancak aynı program ve aynı araçlarla aynı sonuçların alınması mümkün olmaz… Çünkü söz konusu politikalar, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik konjonktüre, toplumun tüketim- tasarruf alışkanlığına, halkın bilinç düzeyi ve psikolojisine ve ülkeyi yönetenlerin siyasi anlayışına göre farklı sonuçlar verir. Oysaki IMF’ nin 2001 yangın söndürme programı ezber bir programdı.
Gelenekler, bilinç düzeyi ve halkın sosyal anlayışı da, iktisat politikaların farklı sonuçlar vermesine neden olur… Örneğin Anglo- sakson toplumlarda vergiye karşı direnç daha azdır… Örneğin ABD’de vergi kaçağı daha azdır… Buna karşılık Latin ülkelerinde vergiye tepki daha fazladır…
Bizim gibi ülkelerde de vergi kaçağı ve yer altı ekonomisi daha yaygındır… Bu nedenlerle söz konusu ülkelerde aynı vergi şablonunu kullanmak, farklı sonuçlar doğuracaktır.
İşte, her ülkenin kendine ait bir iktisat politikası anlayışı , Başbakanın nefret ettiği Ulusal politikaların ta kendisidir.
Özür: Dünkü yazımda 2008 yılında Ermenilerden, büyük felaket diyerek özür dileyenler içinde, Süleyman Çelebi’nin adı sehven yazılmıştır. Düzeltirim.