Seçim sonrası üretici ve tüketici ekonomik anlamda siyasi iktidarın ne yapacağını merak ediyor. Bundan sonra ne olacak diye soruyor.
Normal şartlarda , ekonomide çarkların işlediği bir durumda , hangi seçim olursa olsun , hangi siyasi parti kazanırsa kazansın , iktisadi ajanların ne olacak sorusunu sormaları gerekmez . En fazla yatırım yapanlar yatırım avantajlarını , teşviklerin artıp artmayacağını hesaplar. Yine herkes siyasi iktidarın kendi yaşam standartlarına katkı yapıp, yapmayacağını merak eder.
Ne var ki yaşamakta olduğumuz ekonomik sorunlar , herkesi daha derinden etkiliyor. Durgunluk işsizliği tetikliyor.. Kur artışı kısa vadeli dış borcu olan bankaları ve işletmeleri gece –gündüz düşündürüyor. Yatırım yapacak olanlar , yerli ve yabancı sermaye , ortadoğu sorunlarını ve terörü engel olarak görüyor .. Maalesef terör turizmcileri de vuruyor. Yabancılar Türkiye de harp olduğunu sanıyor.
Yatırım yapacaklar , enflasyonun ne olacağını hesap edemiyor. Belirsizlik nedeniyle fizibilite ve planlama yapamıyorlar.
Netice olarak , AKP iktidarının önünde ekonomik sorunlar öncelikli sorunlar olarak yer alıyor. Bu açıdan bakarsak 1 Kasım sonuçları , Seçmenin sen yaptın sen düzelt mesajı olarak ta yorumlanabilir.
Bu şartlarda siyasi iktidarın ekonomide hangi adımları atması gerekir …
1.Ekonomik sorunların altyapısında, siyasi kamplaşma , otokrasi eğilimi ve hukuk düzeni yatıyor.
Herşeyden önce artık siyasi ortamın yumuşatılması gerekir. Siyasi kamplaşmanın önlenmesi gerekir. Siyasi kamplaşmayı iktidar tırmandırırsa kendi ayağına kurşun sıkmış olur.
Daha da önemlisi siyasi İktidar , Otokratik eğilimlerden vazgeçmeli ve Demokrasinin daha iyi işlemesi için önlem almalıdır. Mülkiyet haklarına ve basın özgürlüğüne hiç bir şekilde müdahale etmemelidir. Bu çerçevede Avrupa Birliği raporları dikkate alınmalıdır.
Yerli ve yabancı sermayenin en çok korktuğu bir mesele de hak ihlalidir. Sermayenin haklarını savunmak için yargıya güven duyması gerekir. Maalesef yabancı sermaye en çokta yargı konusundan şikayetçidir. Siyasi iktidar yargının bağımsızlığına özellikle özen göstermelidir.
2: Devletin ekonomideki yeri ve fonksiyonlarına bu güne kadar olandan daha farklı yaklaşmak gerekir.
Bu noktada , devletin bir siyasi partiye ait bir organizasyon değil ve devlet malının bir siyasi parti tarafından serbsetçe kullanılan bir mal değil , seçmen tarafından yönetimi bir siyasi partiye geçici olarak verilmiş halkın malı olduğu bilinmelidir. Bu nedenle sayıştayın bütçe denetiminin yeniden önü açılmalı ve devlet bütçesi daha şeffaf olmalıdır.
Devlet Anayasaya göre piyasayı düzneleyici ve denetleyici işlevini yeniden kazanılmalıdır.
Devletin denetleyici rolü olmazsa , piyasada spekülasayonu kontrol edemezsiniz. Monopolleşmeyi önleyemezsiniz . Bu gün piyasada birçok sektörde oligopol yapılar var. bankacılıkta kartelleşme var. Söz gelimi kredi kartları faizlerini tüm bankalar aralarında gizli bir anlaşma varmış gibi aynı oranda alıyor. Antalyada’ki 25 kuruşluk domatesi sofrada 2.5 liraya yiyoruz.
Beş- altı yıl önce Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)kaldırıldı. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde , planalama özel ve kamu yatırımlarının koordineli yapılması , insangücü planlaması yapılması , verimlilik atışı açısından gereklidir. Kalkınma hedefi için DPT’nin yeniden kurulması ve işlerlik kazanması şarttır.
3: Bağımsız kurumlara müdahale kalkmalıdır.
Özellikle Merkez Bankasına müdahale ekonomide kırılganlığı artırıyor. Enflasyonla mücadeleleyi ve kur kontrolünü zora sokuyor.
Sonuç , Hükümet programında cevabı beklenen en önemli soru bu ekonomik altyapı nasıl sağlamlaştırılacak sorusudur?