EKONOMİK KRİZ GELİYORUM DİYOR (IV)

Dün bu köşede, cari açık ve finansmanı, kısa vadeli dış borçların yüksek olduğunu, yüksek faiz – düşük kur’un ekonominin, iç üretim ve ihracatın yüzde 70 oranında dışa bağımlı olduğunu, bunların kriz riskini ve beklentisini artırdığını ifade etmiştim.

Global ekonomide, finans sektöründe, sermaye piyasasında, mortgage sisteminde yaşanmakta olan sorunların da, bir yerde durması beklenmiyor. Global ekonomide yaşanan sorunlar, zaten bugün bile fazlasıyla bize yansıdı. Borsa dünyada en fazla değer kaybeden borsalar arasında oldu. Son aylarda 15 milyar dolara yakın kısa vadeli sermaye (sıcak para çıktı), şirket satın almak için eskisi kadar sermaye gelmiyor… Bu demektir ki, global kriz en fazla Türkiye’yi etkiliyor. Buna rağmen bir bakan “Global kriz bizim için fırsattır” nasıl diyor?

Aslında ekonomi yönetimi kendini ele veriyor… Daha da önemlisi ekonomi yönetimi global konjonktürün, düşük kurun ve IMF’nin gölgesinden çıkmak istemiyor… Çünkü kendisinin yapacağı bir program yok…Hiç olmadı.
Başbakan’ın program anlayışı, yapılacakları alt alta yazıp, acil program olarak ilan etmeyle sınırlıdır. Ekonomiyi idare etmeyi, belediye idare etmekle karıştırıyor.

Başbakan’ın ekonomiyi yönetme anlayışı, sıkışınca Araplar’dan sermaye gelsin demekle, iş yaratmak yerine halka makarna dağıtmakla sınırlı olduğu anlaşıldı. Ekonomide yapısal çözümleri, birkaç yasa çıkarmak olarak görüyor.
Kaldı ki Başbakan’ın derdi ekonomi ve kriz değil… Başbakan’ın derdi, “negatif toplumsal dönüşümü” sağlamaktır. Bunun için ve ekonomik sıkıntıları hasır altı etmek için, sık sık gündem değiştiriyor.


Ekonomi sıcak paraya teslim

ÖTE yandan, ekonomi yönetimi istese de, iktisat politikası araçlarını kullanamaz.

Faizi düşürmez… Bu takdirde sıcak para kaçar. Spekülatif kâr peşinde olan yabancı sermaye gelmez.

Faiz düşmeyince dalgalı kur sistemi çalışmaz. Kurları otomatik olarak, piyasa şartlarına göre, döviz ihtiyacına göre dengeye getirme işlevini yapamaz. Döviz arz ve talebini kontrol edemez. Reel faizler yüksek olduğu sürece, gelen yabancı sermaye veya içerideki sıcak para kur baskısı yaratıyor. Kurlar da düşük kalıyor.

Vadeli döviz işlemleri, döviz kurlarında aşırı oynaklığı önlemektedir. Türkiye’de vadeli döviz işlemleri yapılmıyordu. Son üç yıldır ise çok sınırlı yapılıyor. Vadeli döviz işlemlerinin olmadığı bir piyasada dalgalı kur sistemi çalışmaz.
Yine kurların düşmesine rağmen, halkın döviz tutma eğilimi artıyor. Döviz mevduat hesabı artıyor. Dolarizasyon varsa, risk yüksek olduğu için döviz talebi varsa, dalgalı kur sistemi çalışmaz.

Nihayet sistemin çalışmadığı gözle görülüyor. MB reel kur endeksine göre, YTL 2002 yılı ile bugün arasında yüzde 35 – yüzde 40 değer kazandı.


Ekonomi sıcak paraya teslim

ÖTE yandan, ekonomi yönetimi istese de, iktisat politikası araçlarını kullanamaz.

Faizi düşürmez… Bu takdirde sıcak para kaçar. Spekülatif kâr peşinde olan yabancı sermaye gelmez.

Faiz düşmeyince dalgalı kur sistemi çalışmaz. Kurları otomatik olarak, piyasa şartlarına göre, döviz ihtiyacına göre dengeye getirme işlevini yapamaz. Döviz arz ve talebini kontrol edemez. Reel faizler yüksek olduğu sürece, gelen yabancı sermaye veya içerideki sıcak para kur baskısı yaratıyor. Kurlar da düşük kalıyor.

Vadeli döviz işlemleri, döviz kurlarında aşırı oynaklığı önlemektedir. Türkiye’de vadeli döviz işlemleri yapılmıyordu. Son üç yıldır ise çok sınırlı yapılıyor. Vadeli döviz işlemlerinin olmadığı bir piyasada dalgalı kur sistemi çalışmaz.
Yine kurların düşmesine rağmen, halkın döviz tutma eğilimi artıyor. Döviz mevduat hesabı artıyor. Dolarizasyon varsa, risk yüksek olduğu için döviz talebi varsa, dalgalı kur sistemi çalışmaz.

Nihayet sistemin çalışmadığı gözle görülüyor. MB reel kur endeksine göre, YTL 2002 yılı ile bugün arasında yüzde 35 – yüzde 40 değer kazandı.


Ekonomide afyon etkisi

DÜŞÜK kur, Türkiye’nin global ekonomide rekabet gücünün kaybolmasına ve cari açığa neden oluyor. Bu nedenle öncelikle kur sistemini değiştirmek gerekir. Ancak ekonomi yönetimi bunu da yapamaz, çünkü düşük kur afyon etkisi yarattı. Üretimi teslim aldı.

Kur artışı olmasın diye, MB onbeş gün önce günlük dövizi alımını 90 milyon dolardan 45 milyon dolara indirdi. Kur düştüğünde MB önlem almıyor, arttığında alıyor. Çünkü üretimi ve özel sektörü düşük kur teslim aldı.
Üretimde işlenmiş ara malı oranı yüzde 69, ihracat malında ara malı oranı yüzde 70 olunca, kur artışı maliyet artışına yol açacaktır. Ara malı ithalatı durursa, üretim duracaktır. Zira kısa sürede ithal ara malına ikame edilecek yerli üretime geçmek imkânı yoktur. Kaldı ki ekonomi yönetimi yatırım teşviklerini de kaldırdı. O zaman, üretimde gerileme, durgunluk ve işsizlik olacaktır. Yine kur artışı olursa, özel sektörün dış borç ve faiz maliyeti artar. İflaslar olur.

Özetle, ekonomide AKP iktidarı ve IMF ortaklığı, faiz- kur tuzağını yarattı. Çıkış yolunu kapadı. Kriz kaçınılmaz görünüyor.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir