Kur hareketleri, borsa hareketleri, enflasyon, işsizlik ekonominin barometreleridir. Bunlardaki bozulma mutlaka ekonomik yapıda ortaya çıkan bir hastalıktan ileri gelir. Bu göstergeleri düzeltmek için önce ekonomik yapının röntgenini çekmek gerekir. Böylece normal bir ekonomi yönetimi bünyedeki hastalığın tespit edilmesinden sonra tedavi için gerekenleri, yani yeni politikaları, yine yeni bir plan ve program çerçevesinde devreye sokar .
Bizim ve dünyanın yaşadığı sorunlar göstermiştir ki, ideolojik takıntılar ve sloganlar ile siyasi çıkar hesapları, ekonomide uyumsuz politikaları gündeme getirmekte ve bundan toplum zarar görmektedir.
İktisat politikalarında farklı ülkeler, farklı zamanlarda genel anlamda benzer ekonomik felsefeyi benimseyebilir… Ancak aynı program ve aynı araçlarla aynı sonuçların alınması mümkün olmaz… Çünkü söz konusu politikalar, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik konjonktüre, toplumun tüketim-tasarruf alışkanlığına, halkın bilinç düzeyi ve psikolojisine ve ülkeyi yönetenlerin siyasi anlayışına göre farklı sonuçlar verir.
Örneğin, ekonomide durgunluk varsa, genişletici, toplam talebi ve istihdamı artıracak politikalar uygulamak, bütçe harcamalarını artırmak gerekecektir. Enflasyon varsa, faizleri yüksek tutmak, bütçede kısıntıya gitmek gerekecektir.
***
Cumhuriyet tarihinde akılcı politika uygulayan hükümetler böyle yapmıştır. Söz gelimi, Atatürk’ün ekonomik anlayışında akılcılık vardır… 1923-1932 arasında uygulanan piyasa öncelikli politikalarda da, 1933’ten sonraki devletçilik uygulamasında da, ulusal çıkarlar ve halkın refahı ön planda tutulmuştur.
1960 sonrası planlı ekonomi döneminde Türkiye kendi tasarruflarına dayanarak büyüme yaşadı.
1980 sonrası, dışa açılma politikaları neticesinde rekabetçi bir sanayi oluştu.
1994 krizi 5 Nisan kararları ile, 2001 krizi güçlü ekonomiye geçiş programı ile çözüldü.
1950-1960 arasında, yani DP döneminde bugünkü gibi başıbozuk bir piyasa ekonomisi uygulandı. Söz gelimi ithalat yapmak isteyenler 1952’den başlayarak MB’ye TL yatırıyordu… Devlet de döviz bulup bunu ödüyordu.
Sonunda devlet de döviz bulamadı ve ariyere (gecikmiş) dış borç sorunu ortaya çıktı. 1959 yılında ise moratoryum ilan edildi. Beş altı yıl önce de Yunanistan dış borçlarını ödeyememiş ve moratoryum ilan etmişti.
Moratoryum bir ülkenin dış borçlarını ödeyemez duruma düşmesi ve alacaklılarla dış borçları yeniden yapılandırmak için masaya oturması demektir.
***
Bugün Cumhuriyet döneminin en ağır ekonomik sorununu yaşıyoruz. Ben 2005 yılında ”kur riski” diye bir kitap yazdım ve dalgalı kur yerine kontrollü kur sitemine geçmezsek bugünlere geleceğimizi anlattım. Aynı yıl CHP Parti Meclisi’nde bu tezimi power point’le takdim etmiştim. Birçok Parti Meclisi üyesi arkadaş hoca ders anlatıyor diye dışarı çıkmıştı. MHP ekonomiyi tartışmayı her zaman ucuz görmüştür. AKP’nin ise hiçbir zaman kendi takıntısından kurtulma şansı olmadı. Sıcak para ekonomi yönetiminin başını döndürdü ve gerçeği göremediler.
Bugün geldiğimiz noktada, mevcut günübirlik politikalarla bu ekonomi yürümez. Üstelik tam bu inişte bir darbede siyasetten, AKP ve MHP’den geldi. Hangi hesap olduğunu henüz toplum kavrayamadı. Ancak parlamenter sistemden, başkanlık sistemine geçiş gibi köklü bir yönetim modeli değişikliği, piyasaları, yerli ve yabancı sermayeyi ve toplumu tedirgin etti. Her toplum yönetim sisteminde bu gibi köklü değişiklikten endişe duyar.
Bu defa ekonomik değil siyasi takıntı ekonomiyi çıkmaz soktu.