EKONOMİDEKİ HASTALIK YAPISALDIR

İktisadi yapı, bir ekonomide piyasanın yapısını, kamu ve özel sektörün ekonomideki ağırlığını, tarım ve sanayi kesimlerinin ağırlığını, reel kesim- finansal kesim yapısını, üretim tarzını, teknolojik yapısını, tasarruf-tüketim ve yatırım oranlarını, dış ekonomik ilişkilerini gösterir.  

 

Enflasyon, kur artışı ve işsizlik gibi göstergeler, iktisadi yapıdaki bozulmadan ileri gelir ve bir anlamda iktisadi yapıdaki hastalığın ateşini gösterir. Başka bir ifade ile ekonomik istikrar sorununun temelinde iktisadi yapının bozulması yatmaktadır.

 

 

Siyasiler ve banka iktisatçıları, iktisadi yapıyı unuttular. Borsa neden çıktı, kur neden arttı, direnme noktası neresidir? Gibi ekonomik yapının ateşini tartışıyorlar. Hükümet kabadayılık yaparak, beklentileri değiştirmek istiyor. Günlük gidişata göre, günübirlik önlemler alıyor. Gerçekte ise bunlar hasta bir ekonomik yapı için, aspirin tedavileri gibi kalıyor. 

Türkiye 1960 sonrası planlarda daha çok iktisadi yapıyı tartışırdı. Çözümler de bu yöndeydi. 1980 sonrasında ve özellikle küreselleşme ile birlikte iktisadi yapı unutuldu ve piyasada spekülatif hareketler tartışılmaya başlandı. Bu durum spekülatif sermayenin bir stratejisidir. Bunun için sorosun açık toplum enstitüleri bile kuruldu. Finans sektörü bazı iktisatçılara bol para vererek, borazancılık yaptırmaya başladı.

Türkiye’de iktisadi yapıdaki sorunlardan bazıları şöyledir:

1)İkili ekonomik yapı oluştu

Gelir dağılımının bozuk olması nedeniyle, ikili ekonomik yapı oluştu. Standart mal üretimi ve satışı azaldı. Çok lüks mal ve düşük kaliteli mal üretimi ve satışı piyasaları oluştu. Söz gelimi 2000 liradan daha yüksek veya 200 lira ve daha düşük fiyattan elbiseler daha çok satılıyor. 800 liralık elbise daha az satılıyor.

2)Modern kesim ile geleneksel tarım kesiminde, iki farklı üretim biçimi ile Aksak rekabet piyasaları ile rekabetçi piyasalar bir arada bulunuyor.

 Piyasada oligopol yapılar var. Gıda sektöründe stokçular ve kartelleşmiş firmalar var. Kimya sektörü gibi bazı alt sektörlerde sınırlı sayıda firma var. Bankaların tamamı kredi kartlarından aynı faizi alarak kartel oluşturmuş durumdadır.

Sanayi sektörünün GSYH içindeki payı yüzde 27, buna karşılık tarım sektörünün GSYH içindeki payı yüzde 7.4’tür. Tersine tarım sektörünün istihdamdaki payı (yüzde 21 ) Sanayi sektörünün istihdamdaki payından(yüzde 19 ) iki puan daha yüksektir.

3) Tasarruf – tüketim – yatırım dengesi bozuldu.

 

Özel sektör ortalama tasarruf oranı, yani özel sektör toplam tasarruflarının GSYH’ ya oranı, yüzde 12 ‘ye geriledi. Özel sektör yatırım oranı da yüzde 15-yüzde 16’ya geriledi. Aradaki açık cari açığa yansıyor ve dış kaynakla kapatılıyor.

 

Yine toplam yatırımlarla (tasarruf ) toplam tüketim açığı da dış kaynakla kapatılıyor. GSYH’ nın yüzde 4’ü kadar cari açık oluşuyor. Tasarrufları artırmadan cari açığı kapatmak mümkün değildir. (Aşağıdaki tablo ) 

 

 

 

Sonuç: Türkiye yeni bir planlamaya geçmeli… Önce devleti çıkar guruplarının hegemonyasından kurtarmalı… Sonra devletin ekonomideki düzenleyici rölü artırılmalı… Oligopol piyasalar rekabete açılmalı, kartelleşme önlenmeli,  Tarımda modern tarıma geçiş reformu yapılmalıdır… Tasarrufları artırmak, orta ve uzun vadeli bir iştir. Bunun için de önce mevcut Anayasaya uygun siyasi istikrar sağlanmalı, tarafsız hukuk çalışmalı, sermaye ve mülkiyet güvence alınmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir