Bizim gibi gelişmekte olan ülkelere huzur batıyor. 2002 yılına kadar toplum koalisyonlardan bıkmıştı. Meğerse koalisyonlar bir nevi oto kontrol sağlayan ve keyfi yönetime engel olan kurumlarmış.
Halkın kutuplaşmaya yatkın olduğu bizim gibi toplumlar, birkaç siyasi parti yönetiminde ortada kaldığı için koalisyon dönemlerinde kutuplaşma da olmadı.
Kutuplaşmadan oy çıkartmak yolu, sonunda MİT yasasının çıkması ile dengeyi en üst seviyede bozdu. Bundan sonra sistem kendini bitirme çizgisine girmiştir.
Zira özgürlüklere dokunan hiçbir siyasi iktidar uzun ömürlü olmamıştır. Türkiye yıllardır aksak ta olsa demokrasinin faziletlerini tatmıştır. MİT yasası ister-istemez halka dokunacaktır. Kaldı ki, MİT yasası ile piyasa ekonomisi de tehdit altındadır.
Geçmişte yaşanan ekonomik krizlerde siyasi sorunlar da etkili ve tetikleyici olmuştur. Bu çerçevede 2014 yılını tehdit eden siyasi sorunların başında, hükümetin üst üste Meclis’ten geçirdiği ve demokratik olmayan bu gibi yasalar gelmektedir. HSYK, İnternet ve MİT yasaları yalnızca Türkiye’de değil dünyada da tepki görmektedir.
Küresel dünyada, ekonomi kadar siyaset te küreselleşti. Artık küçük te olsa bir ülkede ortaya çıkan siyasi ve sosyal olaylar, diğer ülkelerdeki insanlar tarafından yakından takip ediliyor. Özellikle demokrasi ve insan hakları ihlalleri, ülke farkı gözetmeden tüm dünyayı rahatsız ediyor.
Başta Avrupa Birliği, Türkiye’ye karşı her gün farklı bir tepki gösteriyor. En son yolsuzluk tartışmaları AB’de Türkiye’ye verilen parasal desteklerin kontrolünü gündeme getirdi.
Uluslar arası derecelendirme kuruluşları arka arkaya bankaları uyarıyor ve Türkiye’nin kredi notlarını sorguluyor. Sonuçta, uluslar arası sermaye bunların sözünü ve Avrupa Birliği’nin tavrını önemsiyor. Yabnacı sermaye girişinin terse döndüğü noktada, kriz kaçınılmaz olacaktır. Buna rağmen siyasi iktidarın demokrasi ihlalleri karşısında insan, gizli projeler mi var? diye düşünmek zorunda kalıyor.
Kurların artması ve artık ithalatın daha pahalı olmasına rağmen, demokrasi ve insan hakları sorunları ile ülkede kamplaşmanın olması riski artırıyor ve yerli veya yabancılar yeni yatırımlar yapmıyor. Bu nedenle önemli bir tehdit olarak işsizlik te artıyor.
Bu sene toplam talep düşük olacak ve bu nedenle de yatırım eğilimi de düşecektir. Bunların sonucunda 2013 yılında yüzde 15.3 olan fiili işsizlik oranı, 2014 yılında yüzde 16’ya çıkacaktır. Bu kadar yüksek oranda yaşanan yüksek fiili işsizlik bir kısır döngüye neden olmakta ve toplumsal sorunları ve riskleri artırmaktadır.
İçeride yeni yatırım yapılmıyor… Buna rağmen tasarruf oranı yüzde 12.6’ya gerilediği için yatırım-tasarruf açığı da cari açık olarak yansıyor.
Cari açığın yüksek ve sürdürülemez olmasını ve Merkez Bankası döviz rezervlerinin yetersiz olmasını gerekçe gösteren ABD Merkez Bankası, geçen sene Türkiye’yi dünyanın en kırılgan ülkesi olarak ilan etti. ABD Merkez Bankasını yalnızca spekülatif sermaye dinlemez. Ciddi yabancı yatırım sermayesi dinler. Bunun içindir ki zaten spekülatif bir yapıya sahip olan piyasa, her gün daha çok spekülasyonun etkisi altına giriyor.
Cari açık, dış borç demektir. Dış borç ta, yarınki geliri bu günden tüketmek demektir. Eğer Türkiye yatırım yapmak ve üretmek için borçlansaydı, üretim ve ihracat artardı ve dış borç ödenirdi. Ancak açık kapamak için borçlanınca, “borç var, karşılığı yok” demektir. Bu borcu gelecekteki gelirlerimiz ile ödemek zorundayız, demektir.
Türkiye’nin dış borç stoku, 385 milyar dolara yükseldi. 2013 yılında 50 milyar dolar yeni dış borç aldık.
Siyasi iktidarın bu tehlikeleri görmüyor olması mümkün mü?.. Buna rağmen neden bu yolda direniyor?..