Dün bu köşede, İktisat politikalarına farklı bir yaklaşım gerektiğini ifade etmiş , ‘’ancak önce söz konusu politikaların alt yapısını oluşturan, siyasi kamplaşmanın önlenmesi, otokratik eğilimlerin kaldırılması, Demokratik ve özgür ortamın sağlanması, Medya üstündeki baskıların kaldırılması, devletin ekonomideki yerinin, küresel sorunları da dikkate alarak yeniden tarif edilmesi, bağımsız kurumlara baskının kaldırılması gerekir,’’ demiştim.
Ekonomide son 4 yıldır durgunluk yaşıyoruz. İktisat politikalarında bir değişme olmazsa, bu durgunluk birkaç sene daha devam edecektir. Durgunluk işsizlik demektir. İş arayan ve aramayan 5.5 – 6 milyon işsiz vardır. Durgunluk devam ederse işsiz sayısı daha da artar.
Ekonomide büyüme olmazsa, Türkiye 400 milyar doları aşan dış borçlarını çeviremez. Üstelik kur artışı da kısa vadeli borçları sıkıntıya sokuyor.
Kaldı ki Tasarruf oranı yüzde 13’e kadar geriledi. Bu nedenle Türkiye dış kaynağa muhtaçtır. Neticede devam eden cari açıkta dış borçların artmasına neden oluyor. Yetmedi yabancı sermaye girişi azaldı, çıkışı arttı. Turizm gelirlerinde de gerileme var. Tüm bu şartlar dış borçların çevrilmesini zorluyor.
2004 yılından beri enflasyon yaklaşık aynı seviyelerde devam ediyor. Enflasyon belirsizlik yaratıyor. Ciddi fiziki yatırımları engelliyor. Spekülasyona neden oluyor.
Orta ve uzun dönemde yeniden planlama yaparak, Tasarrufları artırmak, insan gücü planlaması yapmak, yeni istihdam alanları yaratmak ve sektörel dengeyi kurmak zorundayız.
Ancak hükümet kurulur kurulmaz da aşağıdaki önlemleri hemen almalıdır.
1) Finans sektörüne aşırı imtiyazlar verilmiştir. Buna karşılık reel sektör, bankaların insafına bırakılmıştır. Tüketici de bankaların elinde kalmıştır. Kredi kartı ile avans kredi kullananlar yüzde 27 faiz ödüyorlar. Aynı şekilde kredi kartı ile döviz kredisi kullananlar da yüzde 20 faiz ödüyorlar. Dünyada Dolar faizinin yüzde 20 olmasını, duymak ve hatta düşünmek bile zordur.
Bankalar dolar mevduatına yüzde 2 faiz veriyor, buna karşılık akdi kredi faizi olarak dolar kredilerinden yüzde 20 faiz alıyor. Kar marjı yüzde 1000’dir.
Yatırım, işletme ve tüketici kredisi faizlerinde bankaların kar marjını, maliyet üstünden en fazla yüzde 20’ ile sınırlı tutacak yasal önlemler almak gerekir.
2) Dalgalı kur sistemini değiştirip, kontrollü kur sistemine geçmeliyiz.
Piyasada aksak rekabet şartları olduğu için, vadeli döviz işlemleri olmadığı için, dolarizasyon ve sıcak para hareketleri yoğun olduğu için, ayrıca ekonomide kırılganlık yüksek olduğu için dalgalı kur sistemi çalışmıyor. Sekiz – on sene sıcak para etkisi ile kurlar düşük kaldı ve üretim ithalata bağımlı bir yapı kazandı.
Bu gün kur artışı dış borçları riske soktu. Enflasyonu artırdı.
Kontrollü kur sistemi veya Müdahaleli dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası döviz kuru dalgalanmalarına müdahale eder. Spekülatif hareketleri önler
Merkez Bankasının dalgalanmaya müdahale etmesi bir bant aralığı seçilerek te yapılabilir. Buna da Bant içinde dalgalanma rejimi deniliyor. Kurun bir bandın altına veya üstüne taşması halinde Merkez Bankası’nın müdahale eder.
3) Yatırımlarda devlet bürokrasisi kaldırılmalıdır. Özellikle İmar uygulamalarında imar anarşisi kaldırılmalıdır. İmarda yalnızca yerel yönetimler yetkili olmalıdır. Turizm yatırımlarında yalnızca Turizm Bakanlığı yetkili olmalıdır. Devlet Yalnızca belediyeler aracılığı ile sosyal konut yapabilmelidir.
Kısaca, siyasi iktidar zor bir karar eşiğindedir. Eğer iktisat politikaları değişmezse, çıkış yolu kapalıdır.