Maliye Bakanı, şehir rantlarının vergilendirilmesi gerektiğini açıkladı.
Rant kavramı, teoride ve uygulamada farklı anlamlarda kullanılıyor. İktisatta, bir faktör geliri olarak, arzı sabit olan toprak ve diğer doğal kaynakların getirisine rant deniliyor. Oysaki günlük dilimizde rant ve rantiyeci gibi kavramlar olumsuz anlamda kullanılmaktadır.
Özellikle büyük şehirlerde gayrimenkul fiyatlarında astronomik sıçramalar yaşanmaktadır. Örneğin, Çekmeköy’ de 1999 yılında oturduğum sitenin yolunda, cadde üstündeki arsaların metrekare fiyatı 10 dolar idi. Aradan 10 yıl geçti. Bu gün 1000 dolar. Yani arsanın fiyatı 100 kat arttı. Bunun sebebi, imar planı yapılması, devletin altyapı yapması ve nüfus artışıdır.
Devletin yaptığı altyapı hizmetleri hepimizin vergisi ile yapılıyor. Başka bir ifade ile maliyetini toplum karşılıyor. Bu nedenle bir arsanın değeri 100 kat artıyorsa, devletin bu artıştan pay alarak, aynı şekilde faydası tüm topluma giden hizmet üretmesi gerekir. Yani şehir rantlarının maliyetine toplum katlanıyorsa, faydasından da aynı toplumun pay alması gerekir.
Bazı belediyeler özellikle rant yaratıyorlar. Rant yaratmayı yolsuzluk yapmanın bir aracı olarak kullanıyorlar. Maalesef belediyelerin elinde rant yaratma araçları var. Örneğin, şehir planlarında da bazı arsalar yeşil alan olarak ilan ediliyor. Arsa sahibi yeşil alan diye bu arsayı yok pahasına satıyor. Belediye başkanlarının yakınları veya mensubu oldukları siyasi parti mensupları tarafından alınıyor. Bu arsa sonradan imara açılıyor. Spekülatif fiyat artışları ortaya çıkıyor. Bu rantı üç beş kişi bölüşüyor. Bu gibi olayları her zaman medyadan takip ediyoruz.
İmar kanununun meşhur 18. maddesine göre de belediyeler imar uygulaması nedeniyle kıymetli arsaları, değersiz arsalarla takas edebiliyor.
Hazineye ait araziler, toplumun ortak malıdır. Birisi bu araziyi işgal ediyor. Gecekondu yapıyor… Bunların çoğunu arsa ve arazi mafyası yapıyor veya kullanıyor. Yani herkesin hakkını gasp ediyor. Devlet tapu tahsisi yaparak toplumun hakkını bir kişiye transfer ediyor.
Ankara’da bir gecekondu bölgesi olan Yıldız’da, işgalciler spekülatif rantlar sağladılar. Bazıları, “bankaların içini boşaltanların zararını, 90-100 milyar lirayı hazine ödedi. Gecekondu rantını mı görüyorsunuz” diyor.
Aslında ise haksızlık bir yerden başlayınca devlet de buna engel olmazsa, artarak büyür.
Bu tür spekülatif değer artışlarının vergilendirilmesi, hakkaniyet açısından da uygun olacaktır. Ancak vergilendirme için iki temel prensip kabul edilmelidir…
Birisi… Gayrimenkulun reel artışı esas alınmalıdır… Başka bir ifade ile enflasyonun etkisi bertaraf edilmelidir. Aksi halde enflasyon vergisi alınmış olur.
İkincisi… Değer artışı paraya çevrildiğinde vergi alınmalıdır… Yani gayrimenkul satıldığında vergi alınmalıdır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 81. maddesine göre “Değer artışı şahıs ve işletmelerin ticari işlemlerine ait bilânçolarına girmeyen maddi ve gayri maddi iktisadi kıymetlerin satış, bir ivaz karşılığında devir ve temlik edilmesi, trampa, takas, kamulaştırma, devletleştirme ve ticaret şirketlerine sermaye olarak konulması gibi nedenlerle elden çıkarılması halinde, bunların yeni değerleriyle iktisap değerleri arasındaki müspet farktır”
Gayrimenkullerle ilgili ayrı bir düzenleme yoktur. Bu nedenle gayrimenkulden doğan değer artışlarının vergilendirilmesi için de yeni bir düzenleme yapmaya ihtiyaç bulunmaktadır.
Maliye Bakanının tasarısında da, on yıl içinde satılan gayrimenkullerin ilk yıl satış bedelinin yüzde 90’ı olmak üzere ve her yıl yüzde 10 düşmek yoluyla vergi alınması öngörülmektedir. Ancak, bu tasarıya enflasyondan arındırmak şartını da koymak gerekiyor.