1990‘lı yıllarda enflasyon hedeflemesi yaygındı. Enflasyon hedeflemesi, para politikası çerçevesinde belirlenen araçların, Merkez Bankası tarafından ilan edilen enflasyon hedefini gerçekleştirmek için kullanıldığı bir stratejidir. Enflasyon hedeflemesinde, enflasyon temel hedef olduğu için tüm politikalar bu hedefe yönelir.
Enflasyon hedeflemesi, ilk defa 1989 yılında, Yeni Zelanda‘da uygulandı… 1991‘de Şili, daha sonra Brezilya, Çek Cumhuriyeti Polonya, Meksika ve İsrail’ gibi gelişmekte olan ülkelerde uygulandı… Kanada, İsveç ve Avustralya da uygulandı. Bugün Dünyada enflasyon sorunu kalmadı.
Türkiye 2002-2006 örtük (ilan etmeden) sonrasında açık enflasyon hedeflemesi uyguladı. Enflasyon hedefi bugüne kadar hiçbir yıl tutmadı.
Enflasyonsuz Türkiye için;
Bir.. Mutlaka istikrar programı ve İMF ile iş birliği yapmak gerekir.
İki.. Yapısal sorunları çözmek gerekir.
Herkes yapısal sorun diyor ve fakat nedir bu sorunlar ve neden tartışılmıyor? Ayrıca yapısal sorunlar giderek de artıyor.
Yapısal sorunlar ve çözüm
- Kamu sektörü ve merkezi bütçe popülizm tuzağındadır.
- Üretim dışa bağımlı kronik bir yapıya dönüştü.
- Piyasada oligopol yapı var.
- Ekonomi aşırı kırılgandır.
- Toplam Faktör verimliliği düşüktür.
- Sektörel dengesizlik var.
- Siyasi ve sosyal yapı bozuldu, kurumsal sorunlar arttı.
1- Kamuda ve bütçede popülizm tırmandı.
Türkiye de öteden beri kamu sektörü ve Merkezi bütçe siyasi iktidarlar tarafından seçim aracı olarak kullanılmıştır. Bugün Cari harcama / yatırım dengesi bozulmuştur. Bütçede yatırımların payı yüzde 6’dır. Buna karşılık bütçede sosyal yardımlar dışında hane halkına yardımlar I ve II yer alır. Bu nedenle bütçenin etkinliği düşüktür. Dahası kamuda herkes yabancı araç ve çakar kullanıyor. Kamu- özel işbirliğinde talep garantisi ve kamunun müteahhit borçlarına kefil olmasıyla, bütçeler ipotek altına girmiştir.
Çözüm için hükümet, bütçe teklifleri kanunlaşmadan önce sayıştay denetimi ve Meclis denetimi ile yeniden yapılmalıdır. Plan bütçe yapısında , siyasi iktidara fazla yer verilmesi uygulaması kaldırılmalıdır. Kamu-özel yatırımları yerine kamuya ve topluma ilave yük getirmeyen yap işlet devret modelini uygulamamız gerekir.
2- İthalata bağımlı üretim yapısını kırmalıyız.
Genel olarak imalat sanayiinde ithal aramalı ve hammadde oranı yüzde 40, ihracat malında yüzde 70’tir. (MB çalışması ve birkaç dönem önceki İhracatçılar Meclisi açıklaması)
Üretimi dışa bağımlı olmaktan kurtarmak ve dış açığı önlemek için,
İthal girdiyi yüksek olarak kullanan sektörlerde, ithal ikamesi politikası uygulamak ve alternatif iç yatırımlara yüksek teşvik vermek gerekir.
Yüksek teknolojinin ihracatta payı yüzde 3,4’ tür (OECD ortalaması yüzde 20’dir.) Türkiye AR-GE’ye ve teknoloji üretimine daha fazla kaynak ayırmalı, yüksek teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı yüzde 20’ ve üstüne çıkarılmalıdır.
3- Piyasada oligopol yapı var.
Oligopol, piyasada az sayıda büyük firmanın egemen olduğu piyasa yapısıdır. Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri (YSHİ) araştırmasına göre; girişimler 527 farklı sınıfta faaliyet gösterdi. CR4’e göre 103 sınıfta çok yüksek, 72 sınıfta yüksek, 118 sınıfta orta, 234 sınıfta ise düşük derecede yoğunlaşma vardı. (TÜİK) İlk 10 banka toplam aktiflerin yüzde 80’inden fazlasına sahiptir.
Kamu tekellerinin özelleştirilmesi oligopol yapıyı artırdı.
Kamu-özel yatırımları piyasasında belirli firmalar büyüdü.
Oligopol yapıyı kırmak için, devletin bu piyasalarda doğrudan üretime girmesi gerekir. Devlet-piyasa optimum dengesini sağlamak gerekir.
Rekabet kurumu fiyat belirlemelerini de kontrol etmelidir.
4- Ekonomi aşırı kırılgandır.
Ekonomik kırılganlık, iç ve dış şoklar gibi beklenmedik ekonomik gelişmelere karşı, ekonominin çabuk ve uzun süreli etkilenmesidir
Kırılganlık, ülkeye borç verenler ve yatırım yapanlar açısından önemli bir kriterdir. Dış borçlarda temerrüt riskinin karşılığı CDS oranları bir kırılganlık göstergesidir. Risk sıralamasına göre Türkiye’nin CDS oranları Rusya ve Mısır’dan sonra üçüncü sıradadır.
Türkiye 2013 sonrası önce dünyanın en riskli beş, sonra en riskli üç ülkesi arasında gösterildi. Rusya savaşa girmeden ve Mısır krize girmeden önce de Türkiye dünyanın en kırılgan ekonomisi idi.
Kırılganlığı artıran çok çeşitli sorunlarımız var. En önemli faktör, dengesiz finansal ve ticari liberizasyon ve bu nedenle giren kontrolsüz sıcak paradır. İkincisi güven sorunudur.
Yapılması gereken, kur ve kambiyo rejimlerini değiştirmek, sıcak parayı kontrol edip, doğrudan yatırımları desteklemektir. Bugün için en önemlisi de güven sorununu çözmektir.
5- Toplam faktör verimliliği düşüktür.
Teknoloji ve Ar-Ge yatırımları yetersizdir. Sanayi katma değeri içinde yüksek teknoloji üretiminin payı yüzde 4 civarındadır. Beyin göçü var. Vasıflı işgücü yoktur.
Sermaye birikimi, İnşaat ve rant sektörlerine gidiyor.
Reel ücretler düşük kaldığı için işçi verimliliği düşmüştür.
Aşağıdaki grafikte OECD içinde bazı ülkeler ve Türkiye’de verimlilik endeksinde, sarı renk Türkiye’dir. Bizden daha kötüsü Yunanistan’dır.

Toplam verimliliği artırmak için Ar-Ge ve teknoloji çalışmalarını artırmak gerekir. Bu sektörleri teşvik etmek gerekir. Beşeri sermayeyi Türkiye de tutmak gerekir. İşçi reel ücretlerini artırmak gerekir. Piyasa rekabetini artırmak, güven sağlamak gerekir.
6- Finansal Sektörün Reel Sektör Aleyhine Büyümesi
2000 banka krizinden sonra, bankalar kollandı ve yüksek kar artışları yaşadılar. Sigorta primleri, TÜFE üstünde arttı. Güven sorunu da artınca, Sermaye, üretim yerine kısa vadeli finansal kazançlara yöneldi.
Sonuçta, Türkiye ekonomisinde finans sektörü ile reel sektör arasındaki denge bozuldu. Kaynakların üretim yerine finansal kazançlara kayması, büyümenin kalitesini düşürdü. Kapsayıcı büyümeyi önledi. Gelir dağılımını bozdu ve sürdürülebilir kalkınmayı engelledi.
7- Siyasi ve sosyal yapıda bozulma, kurumsal sorunların artması
Hepimizin bildiği, demokrasi, hukuk ve devlet ve eğitim gibi kurumlarda kurumsal sorunların çözülmesi, halkın tercihlerine ve siyasi iradeye bağlıdır.
