Eskiler, hoşnut olmadıkları sosyal ve etik ilişkiler için , ‘’Dünyanın çivisi çıktı ‘’ derlerdi. Bu söz bu gün için tamı tamına gerçeği yansıtıyor.
Global Dünya, vur- kaçcı ve spekülatif sermayenin yönettiği bir dünya oldu. Kurumsal iktisat anlayışı ile, iktisat alanı yalnızca bireylerin seçimde bulunacağı bir alan oldu…
Toplumsal sorunlar ve çevre sorunları gibi sorunların bu anlayış içinde çözülme şansı yoktur.
Demokrasiyi de spekülatif sermaye yönetiyor. Söz gelimi Arap Baharı ve ABD’ nin Orta Doğu Projesi, tamamıyla petrol kokan bir projedir. Demokrasi ile ilgisi yoktur. Tepen inme demokrasi olmaz.. Bir toplumda demokrasi yeşermeden, olgunlaşmaz ve yaşanmaz.
Oysaki toplumlarda uygarlık ve refahın temel altyapısı ,demokrasidir. demokrasinin ilk şartı da , düşünce özgürlüğü , politik haklar ve sivil özgürlüklerdir.
Avrupa birliği tespitlerinde ve demokrasiyi sorgulayan uluslar arası kuruluşların anketlerinde , Türkiye’de demokrasi ve özgürlüğün eksik olduğu vurgulanıyor. Söz gelimi Freedom House ‘un her yıl seçilmiş bazı ülkelerde yaptığı , politik haklar ve sivil özgürlükler endeksinde ‘’Türkiye ‘’ demokrasi ve özgürlük açısından kısmi özgür ülke ‘’ olarak çıkıyor. Avrupa birliğinde müzakere sürecini tıkayan da bu insan hakları ve demokrasi sorunudur.
Türkiye 1980 yılına kadar nerdeyse demokrasiyi yakalıyordu. Her şeyden önce siyasette tabanın katıldığı ön seçim zorunluluğu vardı. Bu gün hiç bir siyasi parti gerçek anlamda ön seçim yapmıyor , halk siyasi parti genel başkanı dışında kimi seçtiğini bilmiyor. Siyaset tabanda değil , üç beş kişi arasında yapılyor.
Eğer halka akil vekillerini seçme fırsatı verilmiş olsaydı , , başkaları akil adam seçmek gibi bir zahmete girmezdi. Şimdi benim merak ettiğim bu akil adamları seçecek süper akil adamlar kimlerdir ?
Yetmedi … Türkiye de bu demokrasi sorunu giderek tırmanıyor. Söz gelimi Ergenekon davası , avukatların yargılanması gibi yargı sorunları varken , Türkiye Avrupa’nın ilk sıraya koyduğu hukukun üstünlüğü anlayışına karşı neyi savunacak ?
Doğada her şey denge üzerine kurulmuştur. Sağlık dengesi bozulanlar hasta olur. Demokrasi ve adalet dengesi bozulan toplumun da huzuru kalmaz. Ekonominin görünmeyen yüzünde dengeler tamamıyla bozuldu.
Duble yollar Türkiye’nin gülen ve görünen yüzüdür. 10 yılda verdiğimiz 343.5 milyar dolar cari açık ve 330 milyar dolara çıkan dış borçlarımız Türkiye’nin ağlayan ve görünmeyen yüzüdür.
Giren kısa vadeli sermaye , kurlar, faizler , IMKB’deki artışlar her gün her saat tartışılıyor. Milli sanayimiz dediğimiz imalat sanayiinde üretimin TÜİK’’e göre yüzde 56.4’ünün yabancı kontrolünde olduğu , bankacılık sektöründe (katılım bankaları dahil ) yüzde 54.6 payın , sigortacılıkta ise yüzde 67.2 payın yabancılara ait olduğunu kimse tartışmıyor.
Türkiye sıcak para ve spekülatif sermaye tuzağında sürekli kan keybediyor. Sanayi sektörünün GSYH ‘daki payı yüzde 23.9 iken şimdi 16.1 ‘e geriledi.
Dış politikaya gelince… Her şey ABD’ nin Ortadoğuyu yeniden dizayn etme projesine bağlıdır. Toplum tam paralize olmuş durumdadır. Neyin , nasıl ve ne zaman olacağını yalnızca ABD’ biliyor.