2002 yılında cari açık 0.6 milyar dolardı. 2003 te birdenbire arttı. 7.5 milyar dolara yükseldi. Bu güne kadar da 2009 kriz yılı hariç , giderek yükseldi. 2011 yılında toplam cari açık 75 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Milli gelirin yüzde onuna ulaşıyor. G-20 ülkeleri içinde en yüksek cari açık veren ülkeyiz.
O kadar ki , bizden sonra ikinci sırada gelen İtalya’nın cari açığının milli gelire oranı bizim üçte birimiz kadardır.
Cari açığın temel nedeni , 2003 ten 2011 yılı ortalarına kadar döviz kurunun düşük kalmasıdır.
Büyüme ve İç talebin yüksek olmasının da cari açığa etkisi vardır. Ancak eğer kur düşük olmasaydı , ithal etmek yerine aramalı ve hammaddeyi içeride üretirdik. İç talebi karşılayacak mal üretimini içeride yapabilirdik.
İthalat içinde aramalı ve hammadde toplam ithalatın yüzde 72’si kadardır. Eğer ara malı ve hammaddeyi içeride üretmiş olsaydık , yalnızca içerde olmayan hammadde , petrol ürünleri , teknoloji ve yatırım mallarını ithal edecektik. İthalatımız yarı yarıya düşecekti. İhracat geliri ve turizm gelirleri ile ithalatı karşılayacaktık. Cari açıkta vermeyecektik.
Döviz kurunun düşük kalmasına , uygulanan dalgalı kur politikası ve sıcak para girişi neden olmuştur. Cari açıktan daha yüksek oranda sıcak para girdiği için , döviz fazlası oluşmuş ve bu fazla da kuru baskılamış ve düşük kalmasına neden olmuştur. Ne var ki , giren sıcak para geçicidir. Cari açıktan dolayı kaybettiğimiz dövizler de maalesef kalıcıdır.
Merkez Bankası , 2003 yılı ve TÜFE bazlı reel kur endeksine göre , ekim ayında reel kur endeksi yüzde 106.5 ‘tir. Yani TL halen değerlidir. Denge kur seviyesi 1.90’dır. Denge kurunun mutlaka 1.90 olması gerekmez. Biraz altında veya biraz üstünde olabilir.
Dalgalı kur sistemini yıllarca dokunulmaz ve düzeni sağlayan bir gizli el olarak gören hükümet ve ekonomi yönetimi de bu sene kur artışının gerekli olduğunu öngördü ve fakat topu Merkez Bankasına attı. Merkez Bankası da önce kur artışı için bazı önlemler aldı , sonra daha da artacak korkusu ile kuru tutmak içi bu defa ters önlemler aldı ve fakat bocaladı.
Aslında kur artışının cari açığı etkilemesi kısa sürede olmaz. Denge kurda cari açığın çözülmesi zaman gerektirir. Zira Türkiye de 9 yıldır ekonomik dengeler düşük kura göre kurulmuş… Dışa bağımlı bir üretim yapısı oluşmuştur.
Söz gelimi , bu sene İhracatımız içinde motorlu kara taşıtları ve traktör ihracatı ilk sırada yer almıştır. 9 ayda 11.8 milyar dolarlık ihracat yapmışız. Ne yazık ki aynı 9 ayda 12.7 milyar liralıkta ithalat yapmışız. Yine bu 9 ayda 4.8 milyar dolarlık binek otomobil ihracatımıza karşılık 6.1 milyar dolarlık ithalat yapmışız.
Hammadde ve ara malının içeride üretilmesi , bir geçiş dönemi içinde ancak ortaya çıkar. Kaldı ki bu süreçte kuru desteklemek için ayrıca Hükümetin aramalı ve hammadde üretimine teşvik etmesi gerekir. Ancak başbakanın, Dersim gibi spekülatif siyasi hesaplarda dışında ekonomide böyle bir derdi olmadığı görünüyor.
Bu günkü dünyada , cari çığın çözülmesi daha fazla önemli hale gelmiştir Lafla peynir gemisi yürümüyor. Söz gelimi , Sayın Cumhurbaşkanı AB’ ye zavallı diyor. Ancak AB olmazsa Türk ekonomisi çöker. Çünkü bu sene ilk 9 ayda toplam ihracatımızın yüzde 47 ‘sini AB’(27) yapmışız … Buna karşılık ithalatımızın yüzde 38’ini AB’ den yapmışız . Yani dış ticarette AB bizim için önemlidir. Kaldı ki zavallı dediğimiz Avrupa’ya her yıl yaklaşık 10 milyar dolar dış borç faizi ödüyoruz. Yaklaşık 3-4 milyar dolar da kar olarak bizden döviz çıkıyor.
Gerçekleri görmeden önlem alamayız.