DIŞ BORÇLARDA RİSK ARTTI

Hazine müsteşarlığı 2016 ilk çeyrek dış borç stokunu açıkladı.

2002 yılında, 129 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borç stoku 2016 yılı ilk çeyreğinde 411.5 milyar dolara yükseldi. Yani 13 yılda 286.5 milyar dolar arttı

 

Dış borç stokunun milli gelire oranı da arttı… Yüzde 58.1 oldu. 

 

 

 

Avrupa’da bazı ülkelerle ve birçok gelişmekte olan ülkeyle karşılaştırırsak bu oran yüksek bir oran değildir. Ancak dış borçlarda yalnızca bu gibi oranlara bakarak , borç yükü hakkında bir sonuç çıkaramayız. Söz gelimi ABD’ nin dış borç oranı daha yüksektir. Ancak ABD dış borcunu kendi doları ile ödediği için , bir dış borç ödeme sorunu yoktur. Japonya’nın dış borcu da önemli değildir , çünkü sürekli cari işlemler fazlası vermektedir. 

Biz ise bir yandan cari açık vermekteyiz… Bir yandan  yabancı  yatırım sermayesi  girişi azalmıştır. Bir yandan da Merkez Bankası rezervleri düşmektedir. İki yıl önce 131 milyar dolar iken şimdilerde 110 milyar dolara gerilemiştir. 

Bu şartlarda dış borç sorunu , cari açık sorunu kadar önemlidir. Türkiye’nin ikinci bir yumuşak karnıdır.   

Öte yandan , bir yıl içinde ödenecek kısa ve uzun vadeli borçlar özel sektör için tehdit oluşturuyor.. Dış borçları yeni dış borç alarak ödüyoruz . Üstelik cari açığı kapatmak için her sene daha fazla dış borç alıyoruz. Borcu borla ödemenin de bir sonu olacaktır. 

Dünya ekonomik ve siyasi konjonktürü , Dünyada likidite sıkılaştırma gibi sorunlar , yalnız biz değil gelişmekte olan ülkelerde borçların döndürülmesini sınırlayabilir. Geçmişte bu gibi nedenlerle dünya borç krizleri yaşanmıştır. 

1984 yılında özellikle  Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere 18 ülke dış borç krizi yaşadı. Türkiye bu 18 ülke dışında kalmıştı. Ancak şimdi , Cari açık sorunu açısından Türkiye riskli bir ülke olarak görülüyor. Bu sorun dış borçların çevrilmesini de riske sokuyor. 

Gelişmiş ülkelerde uzun vadeli borçların vadeleri 20-30 yıl iken , Türkiye de 10 yıldır. 

2016 ilk çeyrek verilerine göre , özel sektörün toplam dış borcu 292 milyar dolardır. Bu dış borcun 89 milyar doları bir yıldan kısa vadeli dış borçtur. Kur artışı özel sektörün dış borç maliyetini artırmıştır.  Yabancı sermaye hareketlerinin ve borç verilebilir fonların daralması nedeniyle ve ayrıca Türkiye’de kırılganlığın ve riskin yüksek olması nedeniyle , özel sektör dış borçları çevirmekte rahat değildir. Varlık barışı bunun için yeniden kanunlaşmıştır. 

Türkiye’nin döviz kazanma potansiyeli de  düşüktür. Bu potansiyeli  artırmak zorundayız.. Ne var ki , ihracata dönük üretimde yüzde 50-70  ithal girdi kullanılıyor. Kedinin kuyruğunu yakalamaya çalışması gibi bir kısır döngü yaşıyoruz.  İhracat artırmak istersek ,ithalat ta otomatik olarak artıyor.  

Elimizde yalnızca Turizm sektörü var. Turizm sektörü Türkiye için altın yumurtlayan tavuktur. Maalesef , turizm yatırımlarında her gün yeni bir imar yönetmeliği çıkararak , bürokrasiyi artırarak , içki yasaklarını yaygınlaştırarak ,  bu sektörü de boğazlıyoruz. Yetmedi dış ilişkilerdeki sorunlar da bu sektörü zora sokmuştur. 

Bir sorunda , bankalarda  yabancı payının yüksek olmasıdır.  Bankalara yabancı sermayenin hakim olmasının ne gibi sonuçlar doğuracağı  2001 yılında Arjantin örneğinde görüldü. Yabancı bankalar panik içinde bir gecede 31 milyar dolar dışarıya transfer ederek , Arjantin krizini derinleştirdi. 

Ekonomik anlamda diğerlerinden daha önemli bir sorun da,  bu dış borçları Türkiye  yatırım yapmak ve ülkenin üretim potansiyelini artırmak için değil, açıkları kapamak için aldı.  Eğer bu dış borçları yatırım yapmak amacıyla almış olsaydık, bu yatırımlar kendi  borçlarını öderdi.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir