Dünya tarihinde devletin piyasa ekonomisi içindeki yeri ve piyasa ile karşılıklı ilişkileri her zaman farklı tartışma konusu olmuştur. Klasik iktisatçılar devleti zorunlu kötülük olarak tarif etmişlerdir.
Aslında dünyada, küresel krizlerin ortaya çıkmasının ve bir ülkede iktisadi istikrarın bozulmasının en büyük nedeni, devlet- piyasa dengesinin bozulmasıdır.
Devlet – piyasa dengesini, toplumun ihtiyaçlarına, ekonomik konjonktüre ve kalkınma modeline uygun olarak tutmak gerekir.
Yalnızca vergi toplayan ve harcayan bir devlet anlayışı yanlıştır. Hükümetler devlet gücünü kullanarak, kaynak yaratmasını, istihdam yaratmasını ve yaratılan bu kaynakların adil bölüşümünü de sağlayan bir güç olmalıdır.
Türkiye de devlet- piyasa ilişkisi yanlış anlaşılmıştır.
Denge bozulmuştur. Devleti yeniden yapılandırmak gerekiyor.
Ekonomide toplumsal faydası, özel faydasından daha yüksek olan,
· Yol, su, liman gibi altyapı yatırımlarını devlet yapmalı ve işletmelidir.
· Piyasanın bozulması ve tekelleşmeye yol açabilecek doğalgaz, telefon, elektrik dağıtımı gibi doğal tekelleri devlet yapmalı ve işletmelidir. Örneğin, Telekomun satış geliri ile dış açık kapatılmıştır. Ancak hayat boyu yurt dışına kar transferi olacağından, Türkiye kaynak kaybeden bir ülke olacaktır.
· Eğitim ve sağlığı ya devlet yapmalı veya devlet kontrolünde olmalıdır.
· Buna karşılık devletin, otel işletmeciliği yapması, elbise ayakkabı üretmesi, devlet piyasa dengesini bozar. Devlet eliyle haksız rekabet yaratılmış olur.
· Ve devlet şeffaf olmalıdır. Bu güne kadar siyasi istikrarlar en fazla yanlışları kılıfına uydurarak devlette şeffaflığı bozdular.
Öte yandan , Türkiye de devlete , sanayileşmiş bir ülke gözüyle bakıyoruz. Oysaki bizde rekabet şartları gelişmiş ülkelerde olduğu gibi değil. Birçok sektörde sayılı firma var.. Et örneğinde olduğu gibi piyasanın başıboş bırakılması spekülasyona neden olabiliyor.
Yahutta MB faizler yüzde 5 artınca , bankalar kredi faizlerini yüzde 10 artırabiliyorlar.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde , devletin görevi bu gibi sekülatif fiyat dengesizliklerini ve istismarları önleyerek piyasanın çalışmasını sağlamaktır. Elbette bunu yaparken , yasaklarla yapmayacak. İktisat politikası araçlarıyla yapacaktır.
Aslında siyasi iktidar piyasayı ve devleti doğru anlayabilseydi , inşaat sektöründe bugünkü sorunlar yaşanmazdı.
Normalde inşaat sektörünün durgun olduğu dönemlerde , TOKİ konut üretimini artırabilirdi. Sosyal amaçlı konutlara ağırlık verebilirdi. Sektörün canlandığı dönemlerde ise azaltabilirdi. Konjonktürü dengelerdi.
Oysaki TOKİ inşaat sektörünü sürekli olarak ekonomiyi canlandırmak için kullandı. Yandaş zenginler yarattı. Devlet imtiyazlarını kullanarak özel sektöre karşı haksız rekabet oluşturdu.
Yine bizde ekonomi yönetimi maalesef devleti sosyal fayda yaratacak , piyasayı düzenleyici veya yol gösterici olarak görmüyor… Bu nedenle sosyal faydası olan yatırımları da altyapı özelliği gösteren yatırımları da özelleştiriyor. Bunlar özel sektör elinde birer tekel halinde devam ediyor.