Demokrasiye geçiş denemesi, Atatürk döneminde yapıldı. 12 Ağustos 1930 da Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ancak, ekonomik alanda dünya buhranı nedeniyle yaşanan sorunlar ve siyasi alanda saltanatın ve hilafetin kaldırılması gibi bir dizi radikal karara karşı çıkanların cumhuriyete karşı yaratıkları riskler nedeniyle bu parti bizzat kuranlar tarafından kapatıldı.
21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan ve ilk çok partili seçim olan milletvekili genel seçimleri adli denetim dışında,’’ açık oy, gizli sayım ve çoğunluk sistemi ‘’ esasına göre yapıldı. Bu nedenle bu seçime anti demokratik ve şaibeli bir seçim denildi.
Bu ilk çok partili seçim demokratik bir seçim olsaydı, belki de Türkiye bu güne kadar ve bu gün demokrasi özürlü bir ülke olmayacaktı.
Demokrat partinin iktidara geldiği 1950 yılında ise’’ listeli basit çoğunluk sistemi ‘’ uygulanmıştır. Bu sistem parlamentoda 1 oy fazla alan partiyi ezici çoğunluğa sahip iktidar getiren bir sistemdir. Bu sistemi CHP getirmiş ve fakat DP ‘de antidemokratik olan bu sistemi sürdürmüştür.
Demokrat Parti, bu sistemin demokrasiye aykırı olduğunu kabul etseydi ve seçim sisteminde demokrasiye geçseydi, büyük ihtimalle 1960 darbesi olmazdı. Çünkü iki partinin de meclisteki milletvekili sayısı birbirine yakın yakın olurdu. DP muhalefeti sindirmek için Rahmetli Menderesin dediği şekilde ‘’kahir çoğunluğa ‘’sahip olmazdı. DP bu kahir çoğunluğu sağlamak uğruna ocak- bucak teşkilatları kurmuş ve bu teşkilatlar halkı ikiye bölmüş ve devletin imkanlarını kullanmıştır.
Bu kamplaşma ordu içinde de yaratılmış ve yine Menderes ‘’ben orduyu yedek subaylarla da idare ederim ‘’ demiştir.
9 Mart 1971 darbe teşebbüsü ve 12 mart muhtırası da, DP ile başlayan anti demokratik siyasi uygulamaların ve tepki olarak gelen 1960 Darbesi ile devan eden eksik demokrasinin ayaklarıdır.
Siyasette ve demokraside bir defa denge olmayınca, dengesizlikler giderek artan dalgalar şeklinde yayılıyor. Olaylar tırmanıyor.
1980 darbesinin önünü de sorunların siyasi arenada değil, sokakta çözülmek istenmesi açtı. Sağdan ve soldan 10 siyasetçi, gazeteci ve sendikacı, öldürüldü. Bu altyapıyı kim hazırladı? Türkiye demokrasi özürlü olmasaydı bu darbe olur muydu?
Demokrasinin yolunu siyasi elitler kesmiştir. Zira dünde bu günde siyaseti halk değil, siyasi partilerdeki elitler yapıyor. İktidar veya muhalefet partileri siyaseti halka bilerek indirmedi. Genel başkanlar partileri kendi şirketleri gibi görüyorlar. Bir gelen genel başkanın kahreden yanlışları da olsa, bir daha gitmesini bilmiyor.
Eğer önseçim zorunlu olsaydı veya siyasi elitler isteseydi, milletvekilleri ve belediye başkan adaylarını halk seçerek doğrudan yönetime dahil oldurdu. Öteden beri maalesef yalnız siyasi parti genel başkanları ve yanında en fazla yağ çeken birkaç elit siyaseti dizayn ediyor. Menderesin , ‘’ Odun koysam seçilir ‘’ sözünü telaffuz etmeden uyguluyorlar. Seçime katılmayanlara da para cezası uygulanıyor.
Halk doğrudan siyasette etkili olmayınca, müdahaleler karşısında kayıtsız kalıyor. Eğer parti içi demokrasi olsaydı ve halk doğrudan yönetime katılmış olsaydı, elbette darbelere karşı daha duyarlı oldurdu.
Sonuç olarak, Darbelere karşı olurken, darbelere demokrasiye karşı yapıldı derken demokrasiyi iyi tahlil etmeliyiz. Eğer Türkiye Uluslar arası kurumların kabul ettiği gibi (Freedom house ) ve fiilen görüldüğü gibi yarı özgür bir ülkeyse darbelerin demokrasinin yolunu kestiğini söylemek zorlaşır, demokrasi ayıbının darbelerin yolunu açtığını söylemek kolaylaşır.