İsrail Başbakanı Netanyahu’nun eşi Sara Netenyahu Bütçe ile verilen Başbakanlık ödeneğinden özel hayatına harcama yaptığı için emniyette 7 saat sorgulanmış. Çünkü başbakanlık konutu için alınan yeni mobilyaları yazlıktaki kendi mobilyaları ile değiştirmiş, özel evindeki elektrik işleri içinde başbakanlıktan harcama yaptırmış.
Bir düşünelim… Bu soruşturmayı yapan savcı ve emniyet mensupları, gelişmekte olan başka bir Ortadoğu ülkesinde olsaydı, halleri nice olurdu ?
İsrail halkının yüzde 75’i Yahudi’dir. Bunların bir kısmı Nazi Almanya’sından kaçanlar, yüzde 25’i ise sonradan Avrupa’dan ve Amerika’dan göç edenlerdir. Yani ya diktanın darbesini yemiş, ya da demokrasi kültürü ile yetişmiş insanların devamıdır. Halkın yüzde 97’si okur yazardır. Lise eğitimi zorunludur.
Özetle İsrail’e gelenler demokrasi kültürünü de getirmiştir.
İsrail bu soruşturma ile demokraside bir adım daha ileri giderken, aynı gün biz Sayıştay sansürü ile demokraside bir adım daha geri gittik.
Sayıştay kanun gereği her yıl kamu şirketlerinin denetleme raporlarını kamu oyuna açıklardı, bu sene yalnızca KİT’lerle ilgili genel bir rapor açıkladı.
2015 bütçesi görüşülürken de Sayıştay raporları yerine rapor özetlerini vermişti ve bu durum Meclis’te tepkilere yol açmıştı.
Halk Sayıştay’ı doğrudan ve kısa dönemde kendisi ile ilgili görmüyor ve bu nedenle ilgilenmiyor. Gerçekte ise Sayıştay halk adına görev yapan Anayasal bir kurumdur ve bir mali yargı organıdır. Bir hesap mahkemesidir.
Sayıştay, 1862 Divanı Muhasebat adıyla kuruldu. 1924 Anayasa’nın 100. maddesi ”Büyük Millet Meclisi’ne bağlı ve devletin gelirlerini ve giderlerini özel kanuna göre denetlemekle görevli bir Sayıştay kurulur.” deniliyordu.
Bugünkü Anayasamızda Sayıştay, devlet teşkilatının , sosyal güvenlik kurumlarının, kamu işletmelerinin bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen, inceleyen ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan bir kurum olarak yer almaktadır.
Anayasa mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay, Sayıştay da demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Bunlarla ilgili her geri adım demokrasiyi zedeler.
Demokrasilerde siyasi iktidarları halk denetler. Eğer halk uzun dönemde kendi geleceğini görmezse, denetim işlevini de göremez. Sonunda kendisi zararlı çıkar. Ayrıca halkın denetim yapabilmesi için devletin ve özellikle halk adına görev yapan Sayıştay gibi kurumların şeffaf olması gerekir.
Sayıştay, son yıllara kadar devlette şeffaflığın sağlanmasında ileri bir karakol olmuştur. Söz gelimi TOKİ (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı), Devlet Demir Yolları, ÖSYM olmak üzere birçok merkezî idare kurum ve kuruluşu ile yerel yönetimlerde şeffaflık ve hesap verebilirlik konularında ortaya çıkan usulsüzlükler Sayıştay raporlarında yer almıştır.
Sayıştay’ın geri adım atması, demokrasi ve şeffaflık adına yeni bir handikap oluşturur.
Zaten uluslararası şeffaflık örgütünün 2014 yılı yolsuzluk algı endeksinde, Türkiye 10 sıra gerileyerek 175 ülke arasında 64. sırada yer almıştır. Aralık 2013’te ortaya çıkan ve 4 bakanın adının karıştığı “yolsuzluk iddiaları” ve ayrıca 2011’den başlayarak yargı sisteminde ortaya çıkan yasal ve kurumsal değişiklikler ile ifade özgürlüğü alanındaki sınırlayıcı yasal düzenlemeler ve uygulamaların da yolsuzluk algısını artırdığı ileri sürülmektedir.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Türkiye ülke kolu Uluslararası Şeffaflık Derneği “Türkiye’de Yolsuzluk: Neden, Nasıl ve Nerede?” konulu ve Türkiye’nin tüm bölgelerinde, toplam 2000 kişiyle yürütülen kamuoyu araştırması yapmıştır. Bu araştırma sonuçlarına göre; katılımcıların yüzde 67’si, son 2 yıl içerisinde yolsuzluğun arttığını, yüzde 54’ü ise önümüzdeki 2 yıl içerisinde ise yolsuzluğun artacağını düşünüyor. Mevcut iktidarın yolsuzlukla mücadeledeki çabalarını, katılımcıların yüzde 55’i etkisiz buluyor. Yolsuzluğun nedenlerine ilişkin soruda katılımcıların verdiği cevaplar, dokunulmazlıklar ve yolsuzluğun cezasız kalmasının büyük bir sorun olduğuna işaret ediyor.
Sonuç olarak… Kurt karanlığı sever.. Demokrasi ve şeffaflık, yolsuzluklarla mücadelenin vazgeçilmez ön şartıdır.