Küreselleşme, sermaye hareketlerine, spekülatif fonlara, finansal piyasaya daha çok demokrasi getirdi. Ancak emek faktörünün dolaşımını engelledi. Reel ücretlerin düşmesine, işsizliğin artmasına yol açtı. Kriz potansiyelini artırdı.
AKP’nin, günübirlik politikaları ile küresel ekonominin getirdiği sorunlar birleşince, Türkiye’de eğitimde fırsat eşitliği ortadan kalktı. Örneğin artık Türkiye’de parası olmayanların eğitim yapma şansları azaldı.
Ardahan ve Muş gibi fert başına geliri düşük illerimiz, üniversite sınavlarında en son sırada kaldılar.
Artık parası olmayanlar, sağlık hizmetlerinden daha zor yararlanıyor.
Türkiye’de, rekabet şartları da sınırlandı… Örneğin bankalar karteli oluştu. MB’nın direktifleri altında bankaların tamamı, halkın mevduatına yüzde 9 faiz veriyor… Kredi kartlarından yüzde 42 faiz alıyor.
TÜİK’in son açıklamasına göre piyasada 120 sektörde yüksek derecede yoğunlaşma var. Yani piyasada tekelci yapı var.
AKP kendi yandaşlarına her türlü tahsisi yapıyor… Bu yandaşlar kamu bankalarından daha kolay kredi alıyor.
Halktan küreselleşmeye ve küreselleşmenin getirdiği ekonomik ve sosyal sorunlara karşı en etkili tepki, sosyal demokrasi talebi olabilir. Dünyada ve Türkiye’de sosyal demokrat iktidarlar, küreselleşmenin getirdiği ekonomik ve sosyal sorunları çözebilir.
Ne var ki, sosyal demokrasinin iki ayağının da, yani sosyal ve demokrasi ayağının da birlikte çalışması gerekir. Oysaki Türkiye’de halkın sosyal talebi var…. Demokrasi talebi yok. Halk Demokrasiyi unuttu… Bir nedeni siyasi partilerdir. Diğer nedeni de AKP’nin inanç baskıcı yaklaşımıdır.
CHP demokrasiyi getiren partidir. 1946’da zor şartlara rağmen, İsmet İnönü demokrasiye geçiş startı vermişti.
Öte yandan, CHP’nin iktidar döneminde kalkınmada ve gelir dağılımında, devlet bizzat ve yol göstererek etkili olmuştur.
Özetle CHP iktidar olduğu yıllarda, sosyal demokrasinin her iki ayağını gecikmeli de olsa işletmiştir.
Bugün, demokraside tüm partiler geri adım atmıştır. Demokrasi unutulmuştur.
Yapılması gereken önce seçim kanununu, siyasi partiler kanununu ve partilerin tüzüklerini değiştirmektir. Bu çerçevede;
1. Milletvekillerini, Belediye Başkanlarını, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi Üyelerini doğrudan doğruya partiye kayıtlı üyeler seçmelidir. Kayıtlı üyeler, savcılıktan veya seçim kurullarından yetki belgesi alarak bu seçime katılabilirler.
2. Patiye kayıtlı üyeler aynı şekilde İlçe yöneticilerini ve İl delegelerini de seçmelidir.
3. Siyasi partilerin genel kurullarında ve kurultaylarında, blok liste uygulaması kalkmalıdır. Yerine isteyenin parti yönetimine aday olması sağlanmalıdır.
4. Milletvekili dokunulmazlığı, kürsü dokunulmazlığı ile sınırlı kalacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Elbette ki Demokrasi zor bir yönetim tarzıdır. Yanlışları da olacaktır. Ancak bu yanlışları zaman içinde yine demokrasi onaracaktır.
Özet olarak yoksulluk ve işsizlik gibi sosyal sorunların çözümünde de, Demokrasi “olmazsa olmaz” şarttır.