Siyasi, sosyal ve ekonomik politikaların hedefi insan refahıdır. Bu refah kavramı içinde maddi olduğu kadar, manevi tatmin ve huzur da vardır. Fert başına gelirin yüksek olması tek başına insanların mutlu olması için yetmiyor. Yediklerimizi daha rahat sindirmemiz için aynı zamanda demokratik ve özgür bir ortama ihtiyacımız vardır.
Demokratik olmayan toplumlarda, büyümenin toplum refahına yansıması mümkün olmuyor. Aynı şekilde gelir dağılımındaki bozulma ile toplum vicdanını rahatsız ediyor. Totaliter bir rejim olan komünizmin halka rağmen halk için sloganı insanlığın 70 yılını götürdü. Saddam Irak’ta Kaddafi Libya’da halk için savaştıklarını iddia ediyorlardı ve fakat gerçekte birer diktatördüler. Bu toplumların potansiyel refahından götürdüler.
Bu gün küreselleşme sürecinde, serbest piyasa ekonomisi yalnızca spekülatif sermaye için geçerlidir. Emek için dolaşım serbestliği yoktur. Hiç olmayacaktır. Şimdi, küreselleşmenin yalnızca bazı ülkelerin refahını artırdığı anlaşıldı. Bizim gibi sıcak para tuzağına düşen ülkeler için, küreselleşmenin acısı sonradan çıkacak bir yeni sömürü düzeni aracı olduğu ortaya çıktı.
Bu nedenledir ki Türkiye’de üretim ithalata bağımlı oldu. Tasarruf oranı düştü. 2003 yılından beri cari açık veriyoruz. Bir ara cari açığın milli gelire oranı yüzde 10’lara çıktı. Bu gün bu oran yüzde 5 dolayındadır. Ancak ne olursa olsun, cari açık bir ülkenin kaynak kaybetmesidir.
Cari açık dış borca dönüşüyor… Türkiye net dış borç ödeyen ülke olduğunda, dışarıya kaynak çıkışı olacak ve fakirleşeceğiz.
Küresel sürecin tuzağına düşen bizim gibi ülkeler bu yolla çaktırmadan sömürüldü. Bir toplum demokrasi içinde ve siyasi süreçte ancak bu sömürü düzenine karşı çıkabilir. Ne var ki parti içi demokrasi yoksa, inanç istismarı varsa, insan hakları ve demokratik özgürlükle sınırlı ise ve medya yönlendiriyorsa, sömürü düzenine karşı bilinç oluşması da mümkün olmaz.
Demokrasiden ve özgürlükten en fazla korkanların başına ise medya geliyor. Medya’nın ekonomi sayfalarına bakın. Bu sayfalarda yalnızca finans kesimi, zenginler kulübü ve borsa spekülasyonları yer alıyor. Gazetelerin halkla ve tüketici ile ilgisi kalmamış. Zira, eğer demokrasi gelirse herkesin yaptığı ayan beyan gün ışığına çıkar.
Adalet mekanizması da siyasi tercihlere göre çalışıyor. Ergenekon davası ve paralel yayın bu olayı daha net ortaya çıkarmıştır.
Sonuç olarak, insan hakları ve demokrasinin gelişmediği toplumlarda büyümede olsa refaha yansımaz.