DEMOKRASİ ANLAYIŞINDA AKIL TUTULMASI

Avrupa Birliği Türkiye ilerleme raporunda demokrasi sorunu öncelikli sorun olarak ele alınıyor ve tenkit ediliyor. Aralık zirvesinde de Türkiye de demokrasi statüsünün tartışılacağı tahmin ediliyor.

 

Başbakan tarafından açıklanan demokrasi raporunda, dar bölge sistemi ve seçim barajının düşürülmesi Yönetimde istikrar, temsilde adalet ve aynı paralelde milletvekillerinin kendilerini seçen seçmenlerle diyalog imkanı getirdiği vurgulanıyor.  

 

Ne var ki dar bölgede olsa, eğer ön seçim sistemi olmazsa, seçmen yine kendi istediğini değil, siyasi parti genel başkanlarının atadığı kişiyi seçecektir.  Rahmetli Menderes’in, kendi sınırsız gücünü övmek için söylediği “Odunu bile koysam milletvekili seçilir” sözü Türkiye siyasi tarihinde antidemokratik bir uygulamaya örnek slogan olarak yerleşmiştir.

 

 

 

Dar bölge sistemi de olsa eğer seçmen istediğini seçmiyorsa, genel başkanın tayin ettiği kişiyi seçiyorsa, bunun demokrasiyle ve temsil etme ile ne ilgisi olacaktır? 

 

Demokrasinin ön şartı, parti içi demokrasidir. Türkiye de bir defa genel başkan olan doğrudan veya dolaylı olarak örgütü de dizayn ediyor. Beğenmediğini görevden alıyor.  Genel Başkandan vize alan örgütte ona göre delege seçiyor. Bu delege de genel başkanın delegesi oluyor. Parti meclisi, genel yönetim kurulu, Merkez Yönetim kurulu gibi siyasi partilerin üst düzey kurulları da genel başkanların yolundan ayrılmıyor. Bunun içindir ki, seçim sistemi demokrasilerde olduğu gibi alttan üste piramit sistemi ile işlemiyor, tersine tek genel başkandan aşağıya doğru işliyor. Bir defa genel başkan olanda, eğer istifa etmezse, ebedi genel başkan olarak kalıyor.

 

1960 – 1980 arası, siyasi partiler kanunu ve seçim kanununa göre siyasi partilerde ön seçim sistemi zorunlu idi. Genel merkezlerin kontenjanları vardı. Bu nedenledir ki Türkiye ye Demokrasinin gelmesi için büyük fedakarlıklar yapmış İsmet İnönü ye karşı 1972 yılında Ecevit genel başkan seçildi. 1980 sonrası Siyasi partiler kanunu ön seçimi partilerin tercihine bıraktı.. 1980 ihtilalini kınayan bu günkü siyasi partilerin tamamı, bu ihtilalin getirdiği antidemokratik merkez yoklama sistemini uyguluyor. Genel başkanların partiye el koyması yanında, merkez yoklaması yoluyla partiler dosya masrafı diye para da topluyor. Aday adaylarından yasal ve yasal olmayan yollardan para topluyorlar. Para toplama işini kendi ceplerine transfer edenler de elbette sistem değişsin istemiyor. Kimlerin para topladığını, şartlı çek aldığını herkes biliyor. Buna rağmen sistem devam ediyor.

 

Bunlar yetmiyormuş gibi, ön seçim getirmeden barajı düşürmek ve dar bölgeyi yutturmak, seçmenle alay etmektir.

 

Ne yazık ki Demokrasiyi geçişi sağlayan CHP de aynı kulvarda gidiyor ve önseçimi baştan savcılık gibi uyguluyor. Kazanılması zor olan ve toplamda yüzde 10 dolayında ağırlığı olan illerde ön seçim uygulayarak takiyye yapıyor. Gerçekte ise, Demokrasinin yolunu açan CHP  aynı zamanda  demokrasiyi yerleştiren parti de olmalıdır.  Parti içi demokrasiyi uygulayan bir CHP’ aynı zamanda ve AKP’ nin sık sık CHP’nin geçmişini suçlamasına  karşı da en iyi cevap olacaktır. Ne Yazık ki , Kılıçdaroğlu bu anlamda AKP’nin zehri değil , panzehri oluyor. 

Yakın geçmişte, Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinin  Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılmış olan bir röportajı tartışıldı… “CHP gibi ırkçı-şoven bir partinin genel başkanı olmak nasıl bir şey?” sorusuna Kılıçdaroğlu’ndan cevap olarak “Evet, CHP ırkçı-şovendi ama artık öyle değil.” diyor.  

Atatürk 1921 de Meclisteki konuşmasında  Efendiler bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet değildir, sosyalist bir hükümet değildir. Ve gerçekten kitaplarda var olan hükümetlerin, bilimsel mahiyeti bakımından, hiçbirine benzemeyen bir hükümettir. Fakat ne yapalım ki demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş! Efendiler biz benzememekle ve benzetmemekle övünmeliyiz! Çünkü biz bize benziyoruz

Eğer kurtuluş ve kuruluşun tek parti dönemi olmasaydı, rahmetli ve değerli kardeşim Toktamış Ateş’in söylediği gibi ‘’felsefe olarak Tanrı egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk egemenliğine dayanan bir cumhuriyete geçilmesi’’ nasıl sağlanırdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir