Dünyada on kadar değişik döviz kuru sistemi ve rejimi var. Her ülke kendi şartlarına göre farklı seçimler yapıyor.
Bu şartlar, ekonominin yapısı (gelişmiş veya gelişmekte olması), piyasanın yapısı (rekabet şartları), milli paraya olan güven (dolarizasyon olup-olmadığı), ekonomik konjonktür (canlanma veya kriz dönemleri) ve benzer şartlardır.
Türkiye, 2001 yılından beri dalgalı kur sistemi uyguluyor. Bu sistemden önce de tam 180 derece tersi, sabit kur rejimi uyguladı. 2001 krizinin temel nedeni, sabit kur rejimi idi. Ne var ki, hem sabit kur rejimini, hem de dalgalı kur sistemini IMF getirdi.
Türkiye bir gecede kur rejimini tam tersi olarak değiştirdi. Yumuşak geçiş yapmadı. Oysa şimdi dalgalı kur sisteminin getirdiği yüksek maliyetlere rağmen, kur sistemi tabu olarak görülüyor. Bunun iki nedeni var:
Bir nedeni, küresel ekonominin nimetlerini yiyenlerin çıkar kaygıları…
Bir diğer nedeni ise ekonominin dışa bağımlı, ithalata bağımlı bir yapı kazanmış olması.
Sermaye hareketleri için özellikle kısa vadeli sermaye, spekülatif fonların, hedge fonların serbest dolaşımı için serbest dalgalı kur sistemi olmazsa olmaz bir şarttır.
Bu fonlar, etkinliklerini artırmak için her ülkede, Soros’un Türkiye’de yaptığı gibi dalgalı kur sistemini savunan adamlar tutuyor… Bazı medya ile işbirliği yapıyor.
Serbest dalgalı kur sistemi, bizim gibi ülkelerde, cari açıktan daha fazla sıcak para girişi oluyor. Kur düşük kalıyor. Düşük kur, Merkez Bankasının da enflasyonla mücadele etmesinde işine yarıyor. Ancak aynı zamanda düşük kur sonucu ekonomi, ithalata bağımlı bir ekonomik yapı kazanıyor.
Merkez Bankası, IMF tanımına göre on dokuz ülkeye göre hesaplanmış, TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksi hesaplıyor. Bu endekse göre Türk Lirası, 2003 yılına göre bu gün yüzde 34 daha değerlidir.
Yani bu gün dolar kurunun 2 lira 13 kuruş olması lazımdır. Türkiye’nin bu 19 ülke ile rekabet etmesi için ya dolar kurunu 2.13 yapmamız veya ihracatçıya yüzde 34 maddi destek sağlamamız gerekiyor. İthalatta yerli aramalı sanayinin rekabet etmesi için de ithalata yüzde 34 ilave vergi koymamız gerekiyor.
Bunları yapmaz isek, (ki mümkün değil) o zaman üretimde aramalını ithal etmek daha avantajlı olmaktadır. Bunun içindir ki, sanayi yüzde 70 oranında ithal aramalı kullanıyor. Bunun içindir ki Türkiye dış ticaret açığı ve cari açık veriyor.
Eğer kur sistemini değiştirirsek ve kur artarsa, içeride aramalı üretimi kısa sürede devreye giremez. Bu da sanayi üretim maliyetini artırır. Düşük kur, ucuz ithal aramalı, sanayide afyon etkisi yaptı. Bu nedenle bu kesim sistemin değişmesini istemiyor.
Yine, krizden önce, dış krediler daha ucuza geldiği için özel sektör yurt dışından borçlandı. Kurun artmıyor olması, özel sektörün dış borç maliyetini düşürdü. Eğer kur artarsa, dış borç maliyeti faiz artı kur artışı kadar olacaktır. Bu da özel sektörün işine gelmiyor.
Aslında ise yalnızca kısa vadeli özel sektör dış borçları kur artışından zarar görecektir. Uzun vadede, satış fiyatları da artacağından ilave bir maliyet ortaya çıkmayacaktır.
Dalgalı kur sistemi yerine Türkiye şartlarına daha uygun olan kontrollü kur sistemine geçmek Türkiye şartları açısından daha gerçekçidir. Kontrollü kur sistemine geçmek de bir günde değil, bir yıl gibi bir geçiş süreci içinde olacaktır.