EKONOMİDE ATATÜRK’TEN AKP’YE ..
ÖZGÜRLÜKTEN TUTSAKLIĞA ..
Kurtuluş Savaşı, Yunanlıları denize dökmek veya esir almakla, İngiliz ve Fransız işgalcileri kovmakla sınırlı bir savaş değildir. Dünyada bildiğimiz savaşlardan çok farklıdır.. Kurtuluş Savaşı denilmesi yalnızca bir semboldür. Sıcak savaş gerçekte yeniden doğuş mücadelesinin, gerçekleşen devrimin yalnızca bir kısmıdır. Geride ekonomik bağımsızlık var. Halk iradesi var. Siyaset var. İnanç özgürlüğü ve laiklik var.
Atatürk döneminde Osmanlıdan kalan tutsak ekonomi, tam bağımsız ekonomiye dönüştü.. Bu gün siyasi iktidar tarafından takip edilen yol yeniden tutsak ekonomiye giden yoldur.
ATATÜRK TÜRKİYES’İNDE EKONOMİ ANLAYIŞI
Atatürk’ün ekonomik anlayışında belirleyici özellik, Türkiye’nin ve halkın sorunlarına gerçekçi yaklaşmak , ulusalcı ve akılcı çözümler üretmekti.
İktisat politikalarında standart reçeteler olamaz.. Başarı için bu politikaların zamana, ülkeye, ekonomik konjonktüre, ekonomik yapıya , siyasi ve sosyal yapıya göre farklı olması gerekir.. Örneğin, eğer Marks veya Keynes Türkiye’de yaşamış olsalardı ,Mülkiyet açısından temel felsefe aynı olmakla birlikte her ikisi de bu gün bilinen büyüme modellerinden daha farklı bir model oluştururlardı..
Atatürk’ün ulusalcı ve akılcı (rasyonel ) iktisat anlayışı, aşağıdaki sözlerinden çok net olarak anlaşılıyor..
‘’Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız savaşı tamamlamak ve Tanrının milletimize doğuştan verdiği yetenek ve kabiliyeti en yüksek derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarından en iyi biçimde faydalanarak zayıflığımızın sebeplerini yok etmek için , bundan böyle hiçbir fırsat ve zamanı ziyan etmeyerek çalışmaya mecburuz. Hayat demek ekonomi demektir. Çünkü millet yoksul kaldıkça hiçbir şey yapamaz. İlk önce zengin olmalıdır. Çünkü her şeyi yapan paradır. Öncelikle ekonomiye önem vermek lazımdır. Ekonomide faydalı olabilmek için ise Teoriler ve kavramlar ile vakit geçirecek zamanımız kalmamıştır.’’
Benim düşünceme göre , Atatürk’ün kavramlar olarak ifade ettiği , ideolojik saplantılara kapılmayalım, akılcı yaklaşalım anlamındadır.
Atatürk’ün ulusalcı ve adil gelir dağılımından yana bir iktisat anlayışına sahip olduğunu her demecinde görmek mümkündür.. Aşağıdaki sözleri de bu bakış açısını daha net gösteriyor.
‘’Bu gün mevcut fabrikalarımızda ve daha çok olmasını dilediğimiz fabrikalarımızda kendi işçimiz çalışmalıdır. Refah içinde ve memnun olarak çalışmalıdır. Ve bütün saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır ve hayatın gerçek tadını tadabilmelidir ki, çalışmak için kuvvet ve kudret bulabilsinler.’’
Bu anlayış içinde , Atatürk Türkiye’sinde belirgin iktisat anlayışı
- Ekonomide tam bağımsızlık.. Tam istikrar..
- Halk için akılcı çözümler..
- Ulusal çıkarları kollayan ekonomik ilişkiler..
- Açık ve şeffaf devlet..
1) Ekonomide tam bağımsızlık..
Osmanlı İmparatorluğu 1938 yılında İngiltere ila Baltalimanı Ticaret Anlaşması ve ondan sonra da bazı uluslar arası anlaşmaları imzaladı. Önlem alınmadığı için , Kapitülasyonlarla bu serbest ticaret İmparatorluğu açık pazara çevirdi. Geleneksel iç üretim, özellikle İngiliz malları ile rekabet edemedi. Silindi.. Devasa dış açıklar ortaya çıktı.
1854 yılında kırım savaşı ile borçlanmaya başlayan İmparatorluk , 1875 yılında dış borçlarını ödeyemedi.. Moratoryum ilan etti.
Düyun-u umumiye ise , ekonomik tutsaklığın tuzu biberi oldu.
Atatürk , ekonomik tutsaklığı tersine çevirdi..
İktisadi bağımsızlık siyasi bağımsızlığın bir parçası olarak , Atatürk’ün İngiliz ve ABD mandasını isteyenleri reddetmesiyle başladı.
Kurtuluş savaşında Sovyetlerden yardım alındı.. Ancak telkinlere rağmen Sovyetlerin sosyo – ekonomik sistemi uygulanmadı.
Kurtuluş savaşından sonra , Osmanlının Türkiye toprakları oranında , dış borçları ödendi.
1923- 1932 yılları arasında piyasa ekonomisine dayalı , 1933 ile 1950 yılları arasında da devletin piyasaya da girdiği, devletçilik uygulandı.. Ancak her iki dönemde de Ulusalcı politikalar belirleyici oldu.
a-İzmir İktisat kongresinde , piyasaya dayalı bir ulusal ekonomi ve sanayi benimsendi.
Devletin altyapıyı, Demiryolu, karayolu, Limanlar ile haberleşme sistemini kurması buna karşılık özel girişimin ve yerli malının desteklenmesi kararı alındı.
İzmir İktisat kongresi , özel sektörü ön plana çıkarıyordu, ancak temel felsefe, dış ticaret açığının azaltılması ve bağımsız bir ulusal ekonomi yaratmaktı.
Mamafih , aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi , 1927-1932 yılları içinde halkın en fazla tükettiği ve kullandığı beş beyazda iç üretim arttı.. Dış alımlar düştü.
Tablo :1 Beş beyazda dış alım ( Milyon TL)
|
1927 |
1932 |
TEKSTİL |
81,0 |
19,0 |
SEKER |
14,0 |
3,0 |
UN |
0,9 |
0,0 |
KAGIT |
5,0 |
2,6 |
ÇİMENTO |
7,0 |
1,4 |
|
|
|
b)Gelirlerin küçük ve dağınık olması , sermaye piyasasının olmamamsı nedeniyle Özel sektör elinde sermaye birikimi sağlanamadı.. Bu defa devletçilik uygulamasına geçildi.
Devletçilik , ideolojik saplantıya girmeden devlet elinde sermaye birikimi sağlamak ve bu birikimi yatırımlara yönlendirmek için geliştirilen bir kalkınma modeli oldu
Birinci ve ikinci sanayi planlarıyla ,Tekstil , dokuma ve şeker gibi halkın ihtiyaçlarını karşılayacak yatırımlar yapıldı. Çiento ve demir- çelik gibi kalkınmanın stratejik ürünleri üretlidi. Ulusal çıkarlarımızı korumak amacıyla , yabancı tekeller , madencilik, demiryolları ve limanlar devletleştirildi.. Yabancıların elindeki altyapı yatırımları millileştirildi.
1933- 1938 arasında birinci , 1938 den sonra ikinci sanayi planları çerçevesinde , birçok yatırım yapıldığı halde, Bütçe denk kapandı.. Türkiye dış ticaret fazlası verdi.
Tablo.2 BÜTÇE AÇIKLIKLARI 1923-1938
|
BÜTÇE AÇIKLARI (MİLYON YTL) |
BÜTÇE AÇIĞI / GSMH |
1923 |
-5,3 |
-0,6 |
1924 |
-6,8 |
-0,6 |
1925 |
31,1 |
2 |
1926 |
-8,2 |
0,5 |
1927 |
-3,3 |
0,2 |
1928 |
-20,9 |
-1,3 |
1929 |
-10,8 |
0,5 |
1930 |
-7,3 |
0,5 |
1931 |
16,6 |
1,2 |
|
||
1932 |
25,2 |
2,2 |
1933 |
-0,7 |
0 |
1934 |
21,6 |
1,8 |
1934 |
28,2 |
2,2 |
1936 |
-18,7 |
-1,1 |
1937 |
-27 |
-1,5 |
1938 |
-19 |
-1 |
Bütçe açığı yalnızca 1925 yılında oldu.. Diğer yıllar bütçe fazlası oluştu.. 1930 yılından sonra ise her yıl bütçe denkliği sağlandı.
O yıllarda bir dolar 1.5 lira idi.. Ayrıca devletin her sektörde yatırım yapmasına rağmen , dış ticaret açık değil , fazla verdi.
Tablo : 3 , İTHALAT – İHRACAT DEĞERLERİ 1923-1928
|
İTHALAT (MİLYON DOLAR |
İHRACAT(MİLYON DOLAR) |
DIŞ TİCARET DENGESİ(MİLYON DOLAR) |
|
1923 |
8,6 |
50,7 |
-36,1 |
|
1924 |
100,4 |
82,4 |
-18 |
|
1925 |
128,9 |
102,7 |
-26,2 |
|
1926 |
121,4 |
96,4 |
-25 |
|
1927 |
107,7 |
80,7 |
-27 |
|
1928 |
113,7 |
88,3 |
-25,4 |
|
1929 |
123,5 |
74,8 |
-48,7 |
|
1930 |
69,5 |
71,3 |
1,8 |
|
1931 |
59,9 |
60,2 |
0,3 |
|
|
|
|
|
|
1932 |
40,7 |
47,9 |
7,2 |
|
1933 |
45,1 |
58,1 |
13 |
|
1934 |
68,8 |
73 |
4,2 |
|
1935 |
70,6 |
76,2 |
5,6 |
|
1936 |
73,6 |
93,7 |
20,1 |
|
1937 |
90,5 |
109,2 |
18,7 |
|
1938 |
118,9 |
115 |
-3,9 |
|
|
|
|
|
|
Yine dış borçlanma yok.. Bütçe açığı yok.. Dış ticaret açığı yok .. Ve fakat ekonomide yüksek büyüme var.
Tablo : 4.. Büyüme oranları
|
BÜYÜME (%) |
1923 |
– |
1924 |
14,8 |
1925 |
12,9 |
1926 |
18,2 |
1927 |
-12,8 |
1928 |
11 |
1929 |
21,6 |
1930 |
2,2 |
1931 |
8,7 |
1932 |
-10,7 |
|
|
1933 |
15,8 |
1934 |
6 |
1935 |
-3 |
1936 |
23,2 |
1937 |
1,5 |
1938 |
9,5 |
2) EKONOMİDE TUTSAKLIĞA GİDEN YOL ..
Eğer bir ekonomide , Siyasi iktidar İktisat politikalarını serbestçe yapamıyorsa, , Hükümetin Bütçe yapmasına müdahale varsa o ekonomi özgür ve bağımsız değildir.
Türkiye’de Hükümetler 2000 yılından beri IMF’ye sormadan hiçbir karar alamıyor..
Stand- by düzenlemesinde , içeride yolsuzluğun kontrolünde Dünya bankası uzmanlarına yetki veriliyor.
Faizleri piyasa değil , sıcak para belirliyor.. Sıcak paranın Kaçma olasılığı varsa, MB gecelik faizleri artırıyor..
Sıcak para ve özel sektörün 110 milyar doları geçen dış borçları Dalgalı kur sistemini çalıştırmıyor.. Döviz üzerinde baskı oluşuyor.. YTL aşırı değer kazanıyor.
YTL aşırı değer kazandığı için , üretimde ithalatın payı yüzde 70’lere yükseldi.. ithalata bağımlı bir üretim yapısı oluştu.
Bir devlet imtiyazı olan bankaları yabancılar aldı.. satılacak yeni bankalar, ziraat ve halk bankaları da yabancıya satılırsa, finans sektörüne yabancılar hakim olacak. Ekonomide alınacak her önlemi, isterlerse kendi lehlerine çevirebilecekler.
Özetle , ekonomi IMF’ye ve yabancılara tutsak edildi.
a) Faiz dışı fazla uygulaması , bütçede ekonomik ve sosyal alt yapı yatırımlarını engelledi. Büyüme potansiyelini düşürdü.. İthalata dayalı büyüme , cari açığın sürdürülemez olması nedeniyle sona erince , altyapı yetersizliği daralmaya neden olacaktır.
Tablo : 5 .. Eğitim ve sağlık harcamalarının
GSMH’ya oranı (yüzde )
YILLAR |
EGİTİM HARCAMALARI / GSMH |
SAGLIK HARCAMALARI / GSMH |
2002 |
4,05 |
1,11 |
2003 |
4,06 |
1,04 |
2004 |
4,00 |
1,06 |
2005 |
3,84 |
1.50 |
Eğitim ve sağlık insana yapılan yatırımdır.. Bir ekonominin geleceğini belirler.. AKP döneminde Bütçeden sağlık harcamalarına ayrılan pay düştü. IMF’ sağlık giderlerinin azaltılmasını istedi.
b) Cari açık , dış ekonomik ilişkilerden dolayı ortaya çıkan döviz kaybıdır. Bu kayıp , dış borçla , sıcak parayla veya banka ve şirketlerin yabancılara satışı yoluyla kapatılıyor.
Tablo:6 Cari açık
YILLAR |
CARİ AÇIK (Milyar Dolar) |
2002 |
1,5 |
2003 |
8,0 |
2004 |
15,6 |
2005 |
23,2 |
2006 (Tahmin) |
32,0 |
2002 yılında 1.5 milyar dolar olan cari açığı AKP iktidarı 32 milyar dolara çıkardı..Cari açık ekonomiyi dışa bağımlı kıldı.. Bu açığı kapatmak için siyasi iktidar , dış borca, sıcak paraya ve kurumları yabancılara satmaya sarıldı.
c) Büyüme ithalata bağımlı oldu..
Yüksek faiz – düşük kur , Türkiye’nin uluslararası piyasalarda rekabet gücünü düşürdü.. Üretimde kullanılan ithal aramalı ve hammadde payı yüzde yetmiş dolayına yükseldi.
d) Dış borç stoku arttı.. Özel sektörün dış borçları 110 milyar dolara yükseldi..
Dış borçlarda özel ve kamu ayırımı yapmanın bir anlamı yoktur.. Çünkü her ikisinin de ekonomik etkisi aynıdır.. Kim alırsa alsın , Dış Borç alınca kaynak girer.. döviz girer.. Ödeyince kaynak çıkar , döviz çıkar.
Tablo : 7 .. Dış borç stoku
|
2002 |
2003 |
2004 |
2005 |
2006 Haziran |
TOPLAM DIŞ BORÇ STOKU (Milyon $) |
130.206 |
145.022 |
162.240 |
171.078 |
193.617 |
KISA VADE |
16.424 |
23.013 |
32.569 |
38.247 |
43.727 |
ORTA-UZUN VADE |
113.782 |
122.009 |
129.671 |
133.831 |
149.89 |
Dış borç stokunun artması , aynı zamanda gelecek kuşakları ve gelecek iktidarları da bağlar.
Öte yandan Özel sektörün döviz pozisyon açığının artması ekonomide riski artırdı. Ekonomik kriz halinde bu maliyetleri yeniden tüm toplum çekecektir
d) Bankaların yabancıya satışı ,ekonomide tutsaklığın tuzu biberi oldu..
BANKALAR |
YÜZDE KAÇI SATILDI |
ALAN BANKA |
DEMİRBANK |
100,0 |
HSBC |
DIŞBANK |
89,0 |
FORTİS |
FİNANSBANK |
100,0 |
NBG (YUNAN MİLLİ BANKASI) |
DENİZBANK |
75,0 |
DEXIA |
YAPI KREDİ |
57,4 |
KOÇ – UNIKREDITO |
TEKFENBANK |
70,0 |
EURO BANK (YUNAN) |
MNG |
91,0 |
ARAPBANK (BANK MED HARRİRİ) |
TEB |
50,0 |
PNB PARİBAS |
GARANTİ |
25,0 |
GE CONSUMER FINANCE |
C BANK |
58,0 |
BANK HAPOALIM (İSRAİL) |
SEKERBANK |
34,0 |
KAZAKBANK TURAN ALEM |
AKBANK |
20,0 |
CITI GROUP |
ALTERNATİF BANK |
|
SATILIYOR |
OYAKBANK |
|
SATILIYOR |
|
|
|
Son iki yılda yabancılara satılan banka veya banka hissesi 15 milyar dolar oldu.. Yabancıların bankalardaki payı, yüzde 21.9 oldu.. Ancak eğer çoğu körfez ülkelerine ve Arap sermayesine ait olan , özel finans kurumlarını da katarsak, bu pay daha yüksek demektir.. Ayrıca satılacakları ve özellikle Ziraat ve Halk Bankasını da katarsak,bankacılık sektöründe çoğunluk yabancıların eline geçecektir.
Ziraat ve Halk bankalarını yerli sermayenin alma olasılığı hiç yoktur.. Çünkü , hükümet 32 milyar doları geçen dış cari açığı kapatmak zorundadır.. Ya borç alıyor .. Ya sıcak paraya yüksek faiz veriyor.. Veya Elindeki – avucundakini yabancıya satarak kapatıyor..
Bu yolla düşük kurun getirdiği , suni iyileşme ortamını devam ettirmek istiyor..
Bankaların yabancıya satışı neden ekonomik tutsaklık demektir.. ?
-Finans sektörü bir ülkenin siyasetini önemli ölçüde etkiliyor.. Çoğu zaman tayin ediyor.. Bankalar yabancılaşırsa ulusal politika uygulamak imkanı kalmaz..
Bankalar siyasileri etkilemek ve istedikleri zemini oluşturmak için aynı zamanda medyaya el atıyor.. Yabancı fonlarla , örneğin
Türkiye’nin geleceği ile oynayan Soroz’un açık toplum enstitüsü gibi fonlarla işbirliği yapıyor.. İstediklerini yazdırmak için , kalemşörler tutuyorlar.. Bu işleri birde yabancıların yapmasını düşünün !.
Finans sektörünün medyayla olan ilgisini kesmek ve reklamlarını denetlemek gerekir.. bankacılık bir devlet imtiyazı olduğu için , devlet isterse bu denetimi yapabilir.
-Bankaların 2001 krizinde ortaya çıkan ve fiili maliyeti 50 milyar dolar olan yüküne bu toplum katlandı.. Batık bankalar fona alındı.. Bunların iç ve dış borcunu fon adına hazine ödedi.. Bir kısım borçları için hazine borçlandı.. Bütün bu borçları toplum vergileriyle finanse ediyor..
Bankaların sermayesini güçlendirme kanunu ile , bankalara hazine yardım etti.. Bunları da toplum vergi vererek ödüyor..
Özetle bankaların tüm maliyetini toplum çekti.. Şimdi banka sahipleri bunları milyar dolarlarla yabancılara satıyor.. yani maliyeti halka , karı banka patronlarına gidiyor..
Bu haksızlık bir toplumda anarşiye kadar gidebiliyor.. Toplum madem batık bankaların ve bankaları güçlendirmenin maliyetine ben katlandım , karını da benim bölüşmem gerekir derse , bu sorunu nasıl çözeceğiz?
– Bankaların risklerine gelecekte de aynı toplum katlanacaktır.. Banka bir devlet imtiyazıdır.. Mevduatın bir kısmı devlet güvencesi altındadır.. Faaliyetteki bir banka karını dışarıya transfer edecektir.. Ancak bir kriz halinde , faaliyet izni iptal edilen bir bankanın yönetimi ve denetimi yasaya göre fona geçecektir.. Yani batan banka yabancı banka da olsa , maliyetine bu toplum katlanacaktır..
– Yabancı bankalar yerli bankalardan ve devlet bankalarından daha çok faiz alıyor..Örneğin kredi kartlarında en yüksek faizi , yüzde 94.5 akdi faizi ve yüzde 108 gecikme faizini alan ilk beş banka yabancı banka veya yabancı ortaklı bankadır.
– Yabancılar bugün banka almak için para getiriyor..Cari açık kapanıyor.. Ancak aynı yabancılar yarın kar transfer ederek cari açığın daha çok artmasına neden olacaklardır.
Türkiye zaten sıcak paraya mahkum edilmiştir.. Şimdi de bankalar yabancılara teslim ediliyor.. Artık siyaseti ve ekonomiyi bunlar belirleyecek.
Elbette böyle bir kaderi Türkiye ve bu toplum hiç hakketmiyor.. Örneğin Güney Kore’de bankalarda yabancı payı yüzde 12 dir.. Kanada’da yüzde 5’tir.. İtalya’da yüzde 7’dir.
AKP ekonomiyi bile bile tutsaklığa götürdü.. AKP Önce Kendisine destek veren Arap sermayesine kucak açtı.. Arkasından , kürselleşme sürecinde ulusalcı yaklaşımları ortadan kaldırmak için bu günü kurtarmak için , yabancı paraya teslim oldu.
Ekonomiyi bu tutsaklıktan çıkaracak , aynen siyasette olduğu ve sayın Deniz Baykal’ın sık sık vurguladığı gibi yalnızca halkımızdır.