Ekonomi Bakanı çağlayan, Türkiye’nin 2012 yılında gerçekleştirmesi gereken istihdamın yaklaşık beşte biri teşvik verdiğimiz yatırımlardan kaynaklanacaktır, diyor ve ayrıca yeni teşvik sisteminin, cari açığın panzehiri olacağını da ilave diyor.
Yatırımların teşviki eğer doğru yapılırsa, bölgeler arası kalkınmışlık farkının azalmasına, istihdamın artmasına ve ithalatın azalmasına neden olur.
İstidama gelince, 2012 de teşvikler olmasaydı ne kadar istihdam yaratılacaktı? Bunu hesaplamak çok mümkün değil. İstihdam yükü çok yüksek olduğu için verilen istihdam teşvikleri düşük kalıyor.
Bu güne kadar uygulamalardan, en etkilisi Rahmetli Özal döneminde, Turizm yatırımlarına verilen teşvikler oldu. Bu teşvikler, arsa tahsisi, vergi muafiyet ve istisnaları, nakit yardımlar ve ucuz kredi desteği şeklinde verilmişti. Turizm yatırımlarının artmasında ve sektörün gelişmesinde söz konusu teşvikler doğrudan etkili oldu.
Bölgesel kalkınma teşvikleri ise, bölgeler arası kalkınmışlık farkının azaltmada etkili olamadı. Doğu ve Güney doğuda birçok yatırım yarım kaldı.
KOBİ’ler için verilen teşvikler ile gerçekleştirilen Organize Sanayi Bölgeleri ve Küçük Sanayi Siteleri, bazı yerlerde yerel potansiyelin harekete geçirilmesine ve sanayinin gelişmesine etkili oldu. Söz gelimi ve Denizli ve Gaziantep gibi bazı şehirlerde etkili başarılı oldu. Buna karşılık bazı şehirlerde sanayi sitelerinin yüzde 80’i halen yine boştur.
2003 ten beri giren sıcak para AKP’ iktidarının özel yatırımları
İkinci plana atmasına neden olmuştur. Özel sektör yatırım yerine düşük kurdan dolayı, ithalatı tercih etmiştir. O kadar ki, Merkez Bankasının
Raporuna göre, 2002 yılında özel tasarrufların Milli Gelire oranı yüzde 23 iken 2010 yılında yüzde 15’e gerilemiştir.
Yine MB’ nın aynı raporuna göre, Dünyada en düşük oranda tasarruf yaratan ülke ABD’ dir… Onun arkasından ikinci sırada Türkiye geliyor. Türkiye için boşuna Küçük ABD dememişler! Türkiye de ABD gibi tüketim toplumu oldu.
ABD’ de toplam tasarrufların GSYH’ ya oranı yüzde 12, Türkiye de yüzde 13.Çin’de yüzde 50, Hindistan’da yüzde 33 ve Kore’de 30 dur. Birinci sırada ABD ile ikinci sırada Türkiye arasında bir fark var… ABD’ dış açığını kendi parasıyla kapatıyor. Türkiye’nin elinde TL olması yetmez, ayrıca Dövize ihtiyaç var.
Kaldı ki, yetersiz iç tasarruf, dış kaynağa olan ihtiyacı ve cari açığı artırıyor. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi Uluslar arası kuruluşlar yüksek cari açık nedeniyle, Türkiye’yi gelişmekte olan ülkeler arasında en riskli ülke olarak ilan etmiştir.
Cari açığın bir kısmı, enerji ithalatı gibi kısa sürede düşürülme imkanı olmayan açıktır. Bir kısmı dış borçlar için ödediğimiz faizlerdir. Bir kısmı ise, varlık satışları ve banka satışları nedeniyle her yıl yurt dışına yapılan ve hep yapılacak olan kar transferidir.
Cari açık içinde, sanayinin kullandığı aramalı ve hammadde ithalatı düşürülebilir. Eğer daha fazla oynanmazsa, kur artışı, TL’ nin bir miktar değer kazanması, aramalı ve hammadde ithalatının zaman içinde düşmesini sağlar. (Maalesef, 2003 temel yılı ve TÜFE bazlı reel kur endeksine göre TL hala daha değerlidir. )
Kur dengesi sağlanırsa bu ithalatın düşmesini hızlandırır… Ve fakat aynı zamanda, ithal aramalı ve hammadde yerine yurt içinde üretim yapmak için kapanan fabrikaları yeniden açmak ve yeni yatırımlar yapmak gerekir. Bunun için yatırımların ayrıca devlet tarafından desteklenmesi gerekir. Bu desteklerin hem hızla devreye girmesi, hem de elle tutulur seviyede olması gerekir