Cari Açık Yönetilebilir mi ?

KONFERANS –ATILIM ÜNİVERİSTESİ
PROF.DR.ESFENDER KORKMAZ

CARİ AÇIK YÖNETİLEBİLİR Mİ?

 

1)ÖDEMELER DENGESİNİN YAPISI

 ‘’Ödemeler dengesi, geniş anlamıyla, bir ekonomide yerleşik kişilerin (Genel Hükümet, Parasal Otorite, Bankalar, Diğer Sektörler), diğer ekonomilerdeki yerleşik kişiler (yurtdışında yerleşikler) ile belli bir dönem içinde yapmış oldukları ekonomik işlemlerin’’  bir bilançosudur.

Dış işlemler dengesini , Dış  ticaret dengesi , hizmetler  dengesi ve gelir dengesi belirler. Dış ticaret , mal ithalat ve ihracatını , Hizmetler  , taşımacılık , turizm , inşaat hizmetleri , sigorta hizmetleri , finansal hizmetler ve resmi hizmetleri,  gelir dengesi ise  , ücret ödemeleri , yatırımlar ( Doğrudan  sermaye ve Portföy yatırımları )gelir ve giderleridir.

Ödemeler dengesi içinde, net hata ve noksan kalemi her zaman tartışmalı olmuştur. Net hata ve noksan, ödemeler bilânçosunda kaynağı belirsiz olan döviz girişini göstermektedir. Ödemeler bilançosunda denkliği tarif gereği bilanço denkliği hesaplanamayan döviz giriş veya çıkış fazlaları net hata ve noksan kalemi altında gösterilmektedir. Bu kalem, artı veya eksi olabilir. Mesele Türkiye’de bu kalemin çok büyük olmasıdır. Söz gelimi 2011 yılında 12.5 milyar dolar ve 2012 yılında da 4 milyar dolar oldu. Net hata ve noksanın büyük olması, kayıt dışılığın da büyük olduğunu göstermektedir.

Türkiye de cari işlemler açığı yönetilebilir mi şeklinde çelişkili bir tartışma var. Cari açık, bir ülkenin dış ekonomik ilişkilerden dolayı katlandığı kaynak kaybıdır. Bu kaynak kaybı tek bir şart altında zararsız olacaktır. Eğer cari açığın finansmanı doğrudan ve yeni yabancı sermaye yatırımları ile yapılıyorsa, potansiyel üretim, istihdam artışı, geçmişteki bu kayıpları telafi edecektir. Bu şart dışında bu kaybın önüne geçmek ancak cari işlemlerde denge sağlamakla olur. Bu kaybın finanse ediliyor olması veya cari açıkla yaşanması kaybın olmadığını göstermez. Yalnızca cari açığı varlık kaybı, dış borç stoku gibi maliyetleri artar.

Cari açığın büyüklüğü, GSYH hasıla içindeki payı ile ülkenin ödeme kapasitesine göre değişir.

Bir diğer çelişkide, cari açığın nedeni olarak enerji ithalatının gösterilmesidir. Oysaki cari işlemlerde Turizm gibi avantajlarımız da vardır. Kaldı ki Çin’ de petrol ithal eder, aşmanya da ithal eder ve fakat bu ülkelerde cari fazla var.

2. CARİ AÇIĞIN BÜYÜKLÜĞÜ

2001 krizinden sonra 2002 yılını geçiş dönemi olarak alırsak, 2003 ile 20012 yılları arasında geçen on yılda Türkiye, toplam 433.048 milyon dolar dış ticaret açığı ve toplam 343.490 dolar da cari açık verdi. 2012 yılında, büyüme oranının, yüzde 2.5 olmasına rağmen  , cari açık miktarı 48.9 milyar dolar oldu.

TABLO :1 ) CARİ İŞLEMLER VE DIŞ TİCARET DENGESİ ( MİLYON DOLAR)

Yıllar Cari İşlemler dengesi   Dış ticaret dengesi
2002 -626 -6.390
2003 -7.515 -13.489
2004 -14.431 -22.736
2005 -22.198 -33.080
2006 -32.193 -41.057
2007 -38.311 -46.795
2008 -41.946 -53.021
2009 -14.297 -24.894
2010 -46.643 -56.445
2011 -77.089 -89.418
2012 -48.867 -65.602

Türkiye ye yeni  yabancı yatırım yapmak için gelen yabancı sermaye çok sınırlıdır. Bu anlamda cari açığın sürdürülmesi , potansiyel  maliyetlerin ve risklerin artması pahasına yapılmaktadır. Uzun süre sürdürülemez. Kriz enerjisinin artmasına neden oluyor.

Cari açığın maliyetlerinin ne kadar ağır olduğu  , Ülkeye göre, ülkenin döviz kazanma  imkânlarına göre ve bu cari açığın finansman şekline göre değişir. Söz gelimi ABD cari açığı yönetebilir. Çünkü  finansmanını da   kendi parası ile yapıyor.  Diğer ülkeler ve Türkiye  ise dövizle  yapıyor.  Bununla birlikte genel bir yaklaşım olarak, cari açığın GSYH’ ya oranının yüzde 5’i geçmesi riskli kabul edilmektedir.

Aşağıdaki tablodan görüleceği gibi,   Türkiye de cari açık genel olarak artma eğilimindedir. 2011 yılında yüzde 10’a kadar çıktı,  2012 yılında yüzde 6.2 oldu.

GRAFİK :1  CARİ AÇIĞIN GSYH ‘ YA ORANI

Kaynak: TCMB

Türkiye Cari açığın GSMH oranı risk sınırı olarak  kabul edilen yüzde 5 oranını , 2004 yılında geçti. 2004 yılında bu oran yüzde 5.20 oldu.  2008 ve 2012 yılları arasında cari açığın GSYH ‘ ya oranı yüzde 7 ile yüzde 10 arasında değişmiştir.

Aslında TL’nin değerli olmasından dolayı , dolar cinsinden GSYH yüksek çıkmaktadır. Dolar cinsinden GSYH , TL olarak tahmin edilen GSYH yılın ortalama döviz kuruna bölünerek bulunmaktadır.  2002 ile 2011 yılları arasında geçen on yılda , Merkez bankası , 2003 yılı ve TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru  endeksine göre , TL’ zaman zaman yüzde  30’ kadar  değerlenmiştir. Söz gelimi 2013 şubat ayında TL yüzde 20 daha değerlidir.

Cari açık doğrudan döviz cinsindendir. Bu nedenle cari açık, dolar cinsinden daha büyük çıkan GSYH’ya bölündüğünde, söz konusu oran da olduğundan daha düşük görünmektedir.

Tablo , 4.3’te gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde Cari açığın GSYH ‘ya oranı yer almaktadır.  Türkiye’de bu oran ortalama oranlardan daha yüksektir.

———————————————————————————————————-

37) TCMB, ‘’Ödemeler dengesi istatsitikleri , tanım ve ilkeleri ile Türkiye uygulaması ‘’

 

TABLO : 2 GELİŞMİŞ VE BAZI GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE CARİ DENGE VE BÜTÇE DENGESİ (2012) ( ORANLAR YÜZDE )

 

 ÜLKE                 CARİ DENGE     CARİ DENGE        BÜTÇE              FAİZ  ORANI

                             ABD DOLARI             GSYH           DENGESİ           3 AY          10 YIL

————–           ——————–     ——————      —————         ———     ————                                                     

1)  ABD                 – 477.9                      -3.0                        -7.0                 0,29           2.02

 

2)  EURO BÖ       +135.5                     +0.6                        -3.3                 0,23           1.69

 

2)  ÇİN                               +213,8                     +2.8                        -1.6                 3.89           3,25

 

4)  JAPONYA                     +59.0                     +1.0                        -9.8                 0.16           0,75

 

5) ALMANYA         +214.9                     +6.0                       +0,1                0,23           1.69

 

6)  FRANSA              -61.5                      -2.1                        -4.5                0,23           2.30

 

7)  İNGİLTERE          -75.3                      -3,5                        -8.3                0,49           2,04

 

8)  İTALYA                -15.7                      -1,5                        -3.0                0,23           4.40

 

9)  KANADA             -65.0                      – 3.4                        -3.7               1.20           2.04

 

10) RUSYA              +81.2                      +4.0                         n.                  7.28           6.86

 

11) HİNDİSTAN        -80.6                      -4.4                        -5.6                7.99           7.85

 

12) TÜRKİYE           – 48.9                     -6.2                         -2.0                5.87          7.00

 

13) BREZİLYA          -54,2                     -2.6                         -2.5                7,04          9.57

 

14) G. KORE            +43.3                     +2.2                        +2.1               2.80           3,07

 

3. CARİ AÇIĞIN NEDENLERİ

Cari işlemler açığının 3 temel nedeni vardır.

Büyüme

İç tasarruf açığı

Milli paranın aşırı değerli olması

Hızlı büyüme, ithalat talebini artırmaktadır. Yatırım malı, ara malı ve hammadde ithalatının artmasına yol açmaktadır. İç tasarruf açığı , dış kaynak girişi ile kapatılmaktadır. Değerli para, ülkenin dış  rekabet gücünü düşürmektedir.

3.1 Büyüme ve Cari Açık :

Aşağıdaki tablo ve grafiklerde 1990-2011 yılları arasındaki yıllarda, büyüme ile cari işlemler açığı  yer almaktadır. 1994 ve 2001 krizlerinde ekonomideki daralmaya paralel  olarak cari fazla oluşmuştur. 2002 yılından itibaren , cari açık büyümeden bağımsız olarak artmıştır. 2009 yılında yüzde 6 daralmaya rağmen cari açık devam etmiş ve fakat bu açık oranı diğer yıllara göre daha düşük kalmıştır.

TABLO 3 : BÜYÜME VE CARİ İŞLEMLER AÇIĞININ GSMH’YA ORANI ( 1990- 2006 )

YILLAR BÜYÜME ORANI ( GSMH ) CARİ AÇIK/ GSYH
1990 9.4 -1.7
1991 0.3 -0.1
1992 6.4 -0.6
1993 8.1 -3.5
1994 -6.1 1.9
1995 8.0 -1.3
1996 7.1 -1.3
1997 8.3  -1.3
1998 3.9  -0.7
1999 -6.1 -0.7
2000 6.3 -4.8
2001 -9.5  2.2
2002 7.9 -0.9
2003 5.9 – 3.4
2004 9.9 -5.2
2005 5.0 -6.1
2006 6.9 -8.0
2007 4.7 -5.9
2008 0.7 -5.7
2009  –  4.8  – 1.9
2010 9.0  –  6.6
2011 8.5 –  10.0
2012 2.5 6.2

Kaynak: TÜİK , MB

Türkiye’de 2001 yılında dalgalı kur sistemine geçtikten sonra ,  Büyüme ile  Cari Açık arasındaki  İlişki zayıfladı . İki nedenden ötürü zayıfladı… Birincisi cari açıktan daha fazla kısa vadeli sermaye girişi başladı. Uluslar arası para bolluğu ve bu kısa vadeli sermaye girişi ithalatın finansmanını kolaylaştırdı. Cari açıktan daha fazla döviz girişi kur baskısı yarattı.  Dalgalı kur sisteminin otomatik dengeye getirme işlevi çalışmadı. İkincisi , de aynı paralelde , düşük kur nedeniyle ithal aramalına bağımlı bir büyüme sürecine girildi. Üretimde artış olmasa da mevcut  üretimi devam ettirmek için, ithal aramalı ve hammaddeye olan   ihtiyaç  devam etti.

Aslında , büyümenin her zaman ve her ülkede cari açık yarattığını söylemek doğru olmaz. Bunun en iyi örneği Çin’dir. Çin dünyanın en yüksek büyüme hızına sahiptir. Buna rağmen sürekli cari fazla vermiştir. Çinin Türkiye’den farkı , parası Yuan’ı  dolar karşısında sürekli düşük tutmasıdır. Yuan’ın düşük olduğunu , ABD ve diğer ülkelerin‘’kur savaşları ‘’ olarak bilinen  tepkisinden anlamak mümkündür.

GRAFİK :2 -1990 İLE 2012 ARASINDA BÜYÜME VE CARİ AÇIK

Yukarıdaki grafik , 1990ile 2012 yılları arasında geçen 23 geçen 23 yılın , büyüme ve cari açık oranlarını karşılaştırıyor. Büyüme ile cari açık arasındaki ilişkinin test edilmiş bir araştırma  , bu çalışmanın sonuna ilave edilmiştir. Ancak grafikte ilk bakışta büyüme ile cari açık çizgileri çok anlamlı bir ilişki olarak görülmüyor. Bunun  nedeni ikisi arasında gecikmeli bir ilişkiden kaynaklanıyor olabilir.

3.2. İç Tasarruf Açığı ve Cari Açık

Toplam tasarruf oranı , kamu ve özel tasarruf toplamının , Gayri Safi Yurt İçi Hasıla içindeki payıdır. Türkiye ‘de bu oran  2002 yılına kadar artış göstermiştir. 2002 yılında  ortalama tasarruf oranı yüzde 25.3 olmuştur. 2002 yılından sonra ise sürekli düşmüş ve 2010 yılında yüzde 14.5 olmuştur.

İç tasarruf açığı ise , toplam yatırımların GSYH’ ya oranı ile Toplam  yurtiçi toplam  tasarrufların GSYH oranı  arasındaki farktır. İç tasarruf açığı dış kaynak girişi, dış borçlanmayla veya yabancı sermaye girişi yoluyla karşılanmıştır.

 

TABLO:4. TÜRKİYE DE İÇ TASARRUF AÇIĞI(GSYH İÇİNDE YÜZDE OLARAK )
                                                          2008                           2009                                2010
Toplam Yatırımlar                21,8                            14,9                            19,9
Sabit Sermaye Yatırımları                   19,9                           16,9                            18,7
            Kamu                                       3,9                              3,7                                3,9
            Özel                                        16,0                            13,2                              14,9
Stok Değişmesi                                               1,9                            – 1,9                               1,2
Toplam Tasarruflar                         21,8                            14,9                              19,9
   Yurtiçi Tasarruf                               16,1                            12,6                              13,4
   Dış Tasarruf                                                5,7                               2,3                               6,5
Not: TÜIK milli gelir serisi gerçekleşmeleri kullanılmıştır.

İç tasarruf açığı , aynı oranda dış kaynak ihtiyacı yaratıyor. Söz gelimi , 2010 yılında sabit sermaye yatırımları GSYH’nın yüzde 19.9’u olmuştur. Buna karşılık iç tasarruf oranı yüzde 13.4 olmuştur. Aradaki fark kadar yani yüzde 6.5 oranında dış kaynak ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu aynı zamanda ülkenin cari açığı demektir.

Türkiye’nin ortalama tasarruf oranı son yıllarda   diğer ülkelere göre daha düşük kalmıştır. aşağıdaki tablo 2010 yılında bazı ülkelerde ortalama tasarruf oranını göstermektedir.

Türkiye de iç tasarruf oranı diğer ülkelere göre düşüktür. (Aşağıdaki tablo )

GRAFİK :3.BAZI ÜLKELERDE İÇ TASARRUF ORANI

3.3. Kur Politikası ve Cari Açık

Sabit kur rejimi ve dalgalı kur politikası, kur rejimlerinde iki aşırı uçlardır. Türkiye 2000 yılında ve 2001 Şubat krizine kadar, IMF’ nin önerisi ile  sabit kur rejimi uygularken, aynı IMF birden bir  bire tam tersi uçta bulunan dalgalı kur rejimini önerdi…

IMF ile 1999 da yapılan ilk stand-by düzenlemesinde, sabit kur rejiminin enflasyon için “çıpa” olacağı ifade edilmiştir. Sabit kur rejiminde, kurun çıpa olarak kullanılması halinde, eğer milli para aşırı değerlenirse, bu durum cari açığın artmasına neden olmaktır. Sabit kur rejimini bizden önce uygulayan birçok ülkede örneğin, 1990’lı yıllarda Arjantin, Meksika ve Brezilya’da da aynı sorunlar oluşmuştur.

1999 yılında 1.4 milyar dolar cari açık olduğuna göre, demek ki sabit kur rejimine geçmeden önce Türk Lirası  değerli idi.  2000 yılında TÜFE olarak enflasyonun yüzde 39 olmasına karşın kur artışının yüze 20 de kalması sonucu Türk Lirası daha çok değerlendi ve o yıl cari açık 4.9 milyar dolara yükseldi.

IMF’nin ikinci yanlışı, Türkiye’deki krizin kendi prestijini düşünerek telaş içinde dalgalı kur rejimini önermesidir. Gerçekte ise Türkiye’de dalgalı kur politikası için uygun bir alt yapı yoktur.( 4.5 ‘te gerekçeleri açıklanmıştır.)

3.4. Türk Lirası Ne Kadar Değerli?

Türk Lirasının ne kadar aşırı değerlendiğini MB reel efektif döviz kuru endeksleri göstermektedir.

MB reel efektif döviz kurunu şöyle açıklamaktadır: “Reel efektif döviz kuru (REDK) nominal efektif döviz kurunun fiyat endeksleriyle deflate edilmiş hali olup, fiyat rekabetinin önemli bir göstergesidir ve “ilgili ülkenin fiyat düzeyinin dış ticaret yaptığı ülkelerin fiyat düzeylerine oranının ağırlıklı geometrik ortalaması olarak hesaplanmaktadır.”Reel efektif döviz kuru endeksleri hem TÜFE, hem de TEFE (şimdi ÜFE) fiyat artışlarına dayalı olarak hesap edilmektedir.Endeks değerlerinin yüzün üstünde olması, Liranın değerli olduğunu, tersi ise dövizlerin değerli olduğunu göstermektedir.

GRAFİK : 4 .2003- 2012  MB REEL  DÖVİZ KURU ENEDKSİ (TÜFE BAZLI

Kaynak :MB

MB reel efektif kur endeksini, fiyat rekabetinin önemli bir göstergesi olarak tarif ediyor. Ancak uygulamada enflasyon hedefi için TL’nin aşırı değer kazanmasına kayıtsız kalıyor.  Türk lirasının değerlenmiş olması durumunda , diğer şartlarda da bir değişme olmazsa ,  ihraç  mallarımızın diğer ülke mallarıyla rekabet edemeyecekleri çok açıktır.

2003 ve TÜFE bazlı reel kur endeksine göre , 2004 yılında döviz kuru dengede kaldı.   2005 ‘ten sonra  TL değerlendi. 2008 yılında TL yüzde 23.1 oranında değerli idi. 2013 yılı şubat ayında TL  hala yüzde 20.0 oranında değerlidir.(X)

Bu nedenle Türkiye rekabet gücünü kaybetti. Sanayide İthal girdi oranı da yüzde 72’ler düzeyine çıktı. Bu şartlarda, ithalattaki artışın daha büyük olmasıyla, cari açık artmaya başlamıştır.

TL’nin aşırı değerlenmesine , Merkez Bankasının enflasyon hedefi için düşük kur’dan yararlanması ve Uygulamakta olan dalgalı kur sistemi neden olmuştur.

Altyapısı olmayan bir zamanda ve piyasada dalgalı kur sisteminin , kur dengesini sağlaması mümkün değildir.

1)Dalgalı veya serbest kur politikası için, döviz arz-talebinin dengede oluşmasını sağlayacak piyasa yapısının ve piyasa şartlarının olması gerekir. Kısa vadeli dış borcun yüksek olduğu, dış borçlanma maliyetinin yüksek olduğu, iç tasarrufların yetersiz olduğu bir ekonomide döviz arz ve talebi serbestçe oluşmaz.

Aslında , Bretton Wood’s sisteminin terk edilmesinden sonra , bütün dünyanın umut bağladığı ve bozulan kur dengesini otomatik olarak düzelteceğine inanılan dalgalı kur sistemi , tam tersine dengesizlikleri daha çok getirdi. Sonuç , kur savaşları diye adlandırılan bir  yıkıcı rekabete dönüştü.

2) Türkiye’de finansal piyasalar yeteri kadar gelişmemiştir. Kur riskine karşı koruma sağlayacak enstrümanlar yetersizdir. Söz gelimi, “Vadeli Döviz İşlemleri” piyasaları gelişmemiştir.

3) Giren kısa vadeli sermaye (sıcak para) ile fiili yatırım yapmayan ( karlı yatırımları ve gayrimenkul alımı için giren ) doğrudan yabancı yatırım sermayesi , cari açıktan daha yüksek olduğu için , kur üzerinde baskı oluşmuştur. TL değerlenmiştir.

4) MB’ enflasyonla mücadelede kurları  “gizli çıpa” olarak kullanmaktadır. Kur artışı sırasında sürekli piyasaya müdahale etmiş ve MB bizzat değerli TL hedefi açıklamıştır.

5) Dolarizasyonun olduğu bir ekonomide ,  dalgalı kur sistemi döviz piyasasının serbest çalışmasını önler.  Dalgalı kur politikası etkinliğini kaybeder. Kur politikası çalışmaz. Zira elde döviz tutanların nasıl bir yol izleyecekleri , yastık altı döviz durumları  önceden bilinmez.

4. CARİ AÇIĞIN EKONOMİK VE SOSYAL MALİYETİ

Cari açık, döviz gelirleri ile döviz giderleri arasındaki fark olduğuna göre, en belirgin  riski döviz ihtiyacını artırmasıdır.  Bu ihtiyacın karşılanması yani açığın finansmanı da, hangi yolla finanse edildiğine göre risk oluşturabilmektedir.

 4.1. Cari Açık  Finansmanı Risk Oluşturdu

Cari açığın varlık satışları , kısa vadeli sermaye girişleri ve dış borçla  finanse edilmesi , ekonomide belirsizliği ve kırılganlığı artırmaktadır. En doğrusu bizim  gibi gelişmekte olan ülkelerde, cari açığın uzun vadeli doğrudan yatırım sermayesi ile kapatılmasıdır. Çünkü doğrudan yabancı yatırım sermaye girişi, hem cari açığı kapatır… Hem de ülkeye teknoloji getirir. Üretim artışı sağlar. Yeni istihdam yaratır…

Türkiye’ye gelen  doğrudan yatırım sermayesi, kurulu işletmeleri , bankaları veya bunların bir kısım  hisselerini satın alarak ortak olmak için geliyor. Üretimde ilave bir artış ortaya çıkmıyor. Yine atıl yatırım olarak , gayrimenkul satın almak için geliyor.

TABLO : 5.2012 YILI CARİ AÇIĞIN FİNANSMANI(MİLYAR DOLAR)
1) DOĞRUDAN YATIRIMLAR                                                8.3
Gayri Menkul Satışı               2.6
Doğrudan Yatırım                   5.7
2) PORTFÖY YATIRIMLARI                                                   40.8
Varlıklar                                  2.6
Özel Hisse Senetleri              6.3
Devlet Borç Senetleri           21.7
Bankalar Tahvil İhracı                        9.0
Diğer Senetler                                    1.2
3) KREDİLER                                                                               16.6
Varlıklar                                 -1.2
Dış Krediler                            9.5
Mevduat                                 7.8
Diğer                                      0.5
4) NET HATA VE NOKSAN                                                       4.0
5) TOPLAM DÖVİZ GİRİŞİ                                          69.7
6) REZERVE EKLENEN                                                           – 20.8
CARİ AÇIK                                                                       48.9

2012 yılında , 48.9 milyar cari açık var. Ancak kısa vadeli portföy yatırımları ile dış krediler toplamı 57.4 milyar dolardır.

Kısa vadeli yabancı sermaye menkul değer, örneğin borsada hisse senetleri veya kısa vadeli devlet iç borçlanma senetleri satın almak  için gelen ve ayrıca bir yıldan kısa, genel olarak bir ay ve üç ay vadeli mevduat açmak için gelen yabancı sermaye dir. Kısa vadeli yabancı sermaye piyasada “sıcak para” şeklinde vasıflandırılıyor. Ekonomiyi ısıtması ve istikrarı bozmasından dolayı bu tür sermayeye uygulamada  sıcak para deniliyor. .  Zira bu tür sermaye  girişte döviz bolluğu yaratıyor… Suni bir refah ortamı yaratıyor… İthalata dayalı büyümenin döviz ayağını oluşturuyor… Ekonomi ısınıyor… Ancak iç veya dış ekonomik, siyasi ve sosyal olaylarla birlikte devalüasyon riski arttıkça, geri gitmek istiyor. Ekonomik krizlere neden oluyor… 1997 Güney Doğu Asya ekonomik krizinin nedenlerinden birisi kısa vadeli sermayedir.

2003 yılından sonra , Türkiye’de gittikçe yoğunlaşan ve hızlanan kısa vadeli sermaye girişi fiilen şu sonuçları doğurdu.

Cari açığın finansmanı Kur baskısı yarattı…Cari açıktan daha fazla kısa vadeli sermaye ve dış borç girişi, kur baskısı yaratıyor. TL aşırı değer kazanıyor. Dolayısıyla kontrolsüz kısa vadeli sermaye girişlerinin ilk ve en önemli olumsuz etkisi budur.

Kur baskısı sonucu,Türk Lirasının aşırı değer kazanması nedeniyle ithalat malı ucuzladı. Doğal olarak sanayide kullanılan ithal aramalı ve hammaddenin payı arttı.Pamuk, deri, iplik ve birçok hammadde ve ara malları iç üretimi daraldı.

Bazı sektörlerde ithal aramalı ve hammaddeye bağımlılık arttı. Aşağıdaki tablo hangi sektörün ne oranda ithal aramalı ve hammaddeye bağımlı olduğunu gösteriyor.

TABLO :6 .HANGİ SEKTÖR NE KADAR İTHALATA BAĞIMLIDIR?

(BAZI SEKTÖRLERDE İTHAL GİRDİ ORANI)

                                                                                  YÜZDE
GAZ ÜRETİM VE DAĞILIMI                                              79.4
KOK VE RAFİNE EDİLMİŞ PETROL ÜRÜNLERİ           70.3
SENTETİK KAUÇUK VE PLASTİK                                  43.1
HABERLEŞME VE RADYO-TV CİHAZI               42.9
KİMYASAL GÜBRE                                                40.8
BOYA VERNİK                                                                    39.1
DEMİR-ÇELİK                                                                     32.0
TRİKOTAJ                                                               23.7
İPLİK APRE                                                             20.3
TAHIL ÜRETİMİ                                                      19.3    

Öte yandan Türkiyenin ithalatının yüzde 72’si aramalı ve hammadde , yüzde 13’ü tüketim malı , yüzde 15’i ise yatırım mallarından oluşuyor.  Yüzde 15’lik yatırım malları içinde , on puanı da mevcut yatırımların amortismanı için yapılıyor.

Sıcak para Kırılganlığı artırdı…Kısa vadeli sermaye , spekülatif kazanç peşindedir.  Kazancını artırmak için , hızlı hareket eder. İlk olumsuz etkisi kırılganlığı artırmasıdır. Spekülatif piyasanın oluşmasına , borsanın hızlı iniş ve çıkışlarına neden olmuştur.

Kısa vadeli  sermaye , çıkışı belirsiz dış borç etkisi yapıyor. Sıcak para stokunun yüksek olması , sürdürülmesi konusunda tereddütler yaratıyor ve psikolojik olarak güvensizlik yaratıyor. Kaldı ki stok yanında kısa vadeli sermayenin çok hızlı girip çıkması da kırılganlığı artırıyor.

Net hata ve noksanın ödemeler dengesindeki  payı  yüksektir…Kaynağı belli olmayan döviz girişi  ekonomide kırılganlığı artırmaktadır… Mali politikalar ve döviz politikası ve mali planlama açısından belirsizlik yaratmaktadır. Cari açığın çözümü konusunda yanlış sinyal vermiş olmaktadır.

Sıcak para Yabancı Yatırım Sermayesini Engelledi… Kırılganlığı artırdığı için ,  sıcak paranın olduğu ülkelere uzun vadeli yabancı yatırım sermayesi gitmiyor. Türkiye ye gelen yabancı yatırım sermayesi , doğrudan uzun vadeli sıfırdan yatırım yapan sermaye şeklinde değil de , mevcut işletmelerin tamamını satın alan veya bir kısım  payını satın alan yabancı sermaye girişi şeklinde oldu.

Giren doğrudan yatırım sermayesine Türkiye’de mevcut yabancı yatırımların tevsii ve modernizasyon gibi amaçlarla ithal ettikleri yatırım malları da dahildir.

4.2 Cari açık Gelir dağılımını bozucu etki yaptı..

Cari açığın finansmanında kullanılan dış borçları ve faizini toplum ödeyecektir. Eğer dış borçlar, ekonomide bir dar boğazı aşmak için veya altyapı gibi doğrudan yatırım yapmak için alınmış olsaydı, artan verimlilik ve gelir yaratması nedeniyle kendi kendini öderdi veya cari açık yatırım malı ithali nedeniyle ortaya çıkmış olsaydı, yatırım hacmini ve üretim kapasitesini artırmış olurdu.

Öte yandan değerli TL nedeniyle lüks tüketim mallarını kullananlara , varlık satışları ve dış borçlar nedeniyle bu malları kullanmayanlardan gelir transferi yapılmış oluyor.

4.3 . Dış Borç Yükü Arttı

Cari açığın bir kısmı dış borçla kapatıldı. O kadar ki , 2002 yılında 130 milyar dolar olan  Türkiye’nin  toplam dış borç stoku , 20012 sonunda 330 milyar dolara yükseldi. Bu dış borçlar için faiz transferi de cari açığı artırıyor. Türkiye net dış borç ödeyen ülke konumuna gelince , dış borç anapara , faizi ve ayrıca kar transferi nedeniyle çıkan paranın GSYH ‘ ya oranı eğer büyüme oranının üstünde olursa, Türkiye fakirleşecektir.

Dış borçların GSYH’ ya oranı yüzde 50 dolayındadır. Ancak Türkiye’nin döviz kazanma ve ödeme kapasitesi dikkate alınırsa , bu oran yüksek ve riskli bir orandır.

GRAFİK :5.

5. CARİ AÇIK NASIL ÖNLENİR?

Cari açığın önlenmesi ,  iktisat politikalarında , faiz ve kur politikasında , köklü değişiklikler  gerektirir. Alınacak önlemlerin başarısı ve maliyetlerin en aza indirilmesi için bir geçiş dönemi gerektirir. Buna rağmen bu geçiş yılı süresince , özellikle Türkiye’nin dış borç yükünde bir artış  açısından , üretimde aksama açısından ve istihdam açısından önemli maliyetler ortaya çıkacaktır.

Küresel süreçte hiçbir ekonominin dışa kapanma veya ithal ikameci politikalar uygulamasına imkan yoktur. Buna rağmen Türkiye’nin cari açık kıskacından kurtulması için sanayide kullandığı ithal  aramalı ve hammadde payını en aza düşürmesi gerekir.

Sıcak paranın yarattığı kur baskısını düşürmek için ,  yapılan öneriler arasında  kısa vadeli sermaye girişlerinden vergi alınması (tobin vergisi) doğru sonuç vermez. Çünkü  böyle bir   uygulama reel faizleri artırır. Ekonomide kırılganlık ve yüksek riskten dolayı , alınacak Tobin vergisi  faizlere yansır.

Kaldı ki, uluslararası anlaşmalar ve AB mevzuatı kısa vadeli sermaye girişi üstüne vergi koymayı engeller. Makro politikalar yoluyla toplam talebin kısılarak, ithalatın kısılması önerisi ise, gerçek durumu yansıtmaktan uzaktır. Mamafih 2012 de , daraltıcı önlemlere rağmen cari açık yüksek oldu.

5.1  REEL KURUN GÖZETİLMESİ  GEREKİR.

Şubat 2013 itibariyle MB reel kur endeksinin 120 olduğunu belirtmiştik. Aşırı değerli TL  Türkiye’nin dış rekabet gücünü düşürüyor , ithalatı cazip , ihracatı ise zor kılıyor. Reel kur dengesinin gözetilmesi halinde , yine belirli bir zaman içinde TL’nin değerinin düşürülmesi yani tedrici bir devalüasyon öngörülebilir.  Teoride Devalüasyonun  cari açık üstünde etkisini tartışan  üç  yaklaşım vardır. Esneklik yaklaşımı , massetme yaklaşımı ve  parasalcı yaklaşım.

5.1.1. Esneklik yaklaşımı :

Esneklik yaklaşımına göre , Uluslar arası fiyatlar , ödemeler dengesini belirleyen temel değişkenlerdir. Bu nedenle bu yaklaşım , cari işlemler açığını çözmek için nominal döviz kurunun devalüasyon yoluyla reel döviz kuru olarak düzeltilmesini öngörmektedir.  Kısaca yurt dışı fiyat artışı ile yurt içi fiyat aratışı arasındaki farkın , kur üzerindeki etkilerini ortadan kaldırmayı hedefler.

Devalüasyon sonucu ortaya çıkan kur artışı , paralel bir iktisat politikası çerçevesinde yapılırsa ve ayrıca iç ve dış talep elastikiyetinin uygun olması halinde , cari açığın düşmesine imkan sağlar.

2013 yılı ilk üç aylık dönemdeki dolar kurunu kriter alarak Türkiye için bir örnek verirsek , Şubat  ayında Merkez Bankası reel kur endeksi 120 dir. Demek ki doların reel kuru 2,16 liradır. Eğer dolar 2.16 lira olursa ,  uluslar arası piyasalarda daha önce bir dolara satılan bir ihracat malının fiyatı devalüasyon oranında yani 83 cent’e düşecektir. Buna karşılık , yurt içinde 1.80 liraya  satılan bir dolarlık ithal malının fiyatı da 2.16 liraya yükselecektir.

Reel kuru gözeterek , cari dengeyi sağlamaya dayanan bu yaklaşım cari dengeyi  dış ticaret dengesi yoluyla sağlanacağını öngören bir yaklaşımdır. Oysaki cari işlemler dengesini  etkileyen  dış ticaret dışında ,hizmetler  dengesi ve gelir dengesi de vardır..

Türkiye de ödemeler dengesi içinde  her zaman dış ticaret açığı daha büyük  ve cari işlemler açığının temel belirleyicisi  olmuştur. Bu nedenle Türkiye açısından geçerliliği olan bir yaklaşımdır.

Bu yaklaşımın başarılı olması için başta gelen kriter, Marshall-Lerner Koşulu denilen ve İhraç mallarının dış talep  esnekliği ile ithal mallarının iç talep esneklikleri toplamının birden büyük olmasıdır. ( Dr.Cem Saatçıoğlu , Devalüsayon ve etkileri , s:2) Diğer şartları veri alırsak , İç talep esnekliği ne kadar yüksekse , ithal mallarına talep azalacak ve döviz tasarrufu sağlanacaktır. Buna karşılık dış talep  elastikiyeti de yüksekse, ihracat döviz gelirleri aratacaktır.

Öte yandan , devalüasyonun yurt içi fiyat artışına neden olmaması gerekir. Eğer talep elastik değilse ve piyasada monopol yapılar varsa , kur artışı tamamen veya kısmen fiyat artışı olarak yansıtılabilir

Esneklik teorisi , dış ticarete konu olan malların , arz, talep ve fiyatları dışında tüm ekonomik değişkenleri sabit varsaymaktadır. Gerçekte devalüasyonla , para ve maliye politikalarını da birlikte gözetmek gerekir. Söz gelimi , fiyat artışını önlemek için   likiditeyi artırmaktan kaçınmak gerekir. Genişletici mali politikaların olmamamsı gerekir.

5.1.2 Toplam Harcama  Veya Massetme Yaklaşımı

Massetme yaklaşımı ( obsorption approach) Keynes’in milli gelir teorisinden yola çıkar.

Bu yaklaşımda , genel olarak, devalüasyonun harcama değiştirici ve harcama

kısıcı yönde iki farklı etkisi olduğu düşünülmüştür.

Dış ticaret açığı , bir ülkenin kendi kaynakları üstünde , yani GSYH’ dan daha fazla harcama yapması  nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifade ile, cari açık veya fazla , milli gelir ile yurt içi harcamaları arasındaki farktan oluşmaktadır.Bir ülke ürettiğinden fazla tüketiyorsa , tüketim açığını ithalat yoluyla karşılayacaktır. Bu da cari açık demektir.

Devalüasyondan kaynaklanan göreli fiyat değişiklikleri, boşta kalan kaynakların

ihracat sektörüne tahsis edilmesine ve harcamanın ithal mallardan yerli mallara

kaydırılmasına yol açacaktır

Bu yaklaşımın eksik yanı , devalüasyonun sadece gelir etkisi açıklanırken fiyat etkisinin nasıl olduğuna dair politika önermesinde bulunmamasıdır. Ayrıca, yaklaşım cari tüketimin cari gelirle bağlantısını açıklamaya yönelik dönemler arası kavrama da yer vermemektedir.

5.1.3.  Parasalcı Yaklaşım

Bu yaklaşıma göre , ödemeler dengesi de  bir parasal olaydır. Para piyasalarındaki dengesizlik  ödemeler dengesindeki cari açık veya fazla şeklindeki dengesizlikle bağlantılıdır.

Ödemeler dengesinde “cari işlemler hesabı”, net hata ve noksan kalemi dikkate alınmadığında, Merkez Bankası’nın muhabir hareketlerini gösteren döviz rezervlerindeki değişimin de dahil edildiği sermaye ve finans hareketleri dengesine mutlak değer olarak eşittir.

Parasalcı yaklaşım, uzun vadede politika kararlarının cari işlemler dengesi üzerindeki

etkilerini açıklamakta yetersiz kalır. Söz gelimi , mali politikalar , faiz politikası  TL ‘nin aşırı değer kazanmasına neden olabilir. Bu durumda da cari açık oluşur.

5.2. Kur sistemi değişmelidir

Türkiye için optimal kur rejimi, ekonomik konjonktürü, mevcut riskleri, piyasa şartlarını dikkate alan ve kurdan dolayı ortaya çıkabilen sosyal maliyetleri minimize eden bir rejimdir. olmalıdır. Bu rejim “yönetimli dalgalanma rejimi” olabilir. Yönetimli dalgalanma Türkiye için daha gerçekçi bir uygulama olacaktır.

Yeni Kur sistemine geçiş  6 aylık veya bir yıllık bir geçiş süresi olmalıdır… Gerekir. Bu süre içinde döviz arz ve talebini olumsuz etkilemekte olan uygulamaları ortadan kaldırmak gerekiyor.

Kur sistemi ile birlikte mevcut politikalarda değişmelidir. Bu kapsamda ,

Önce ekonomide 15 yıllık perspektifi kapsayacak bir “yapısal dönüşüm planı” yapmak gerekir. Planın öncelikle,

Piyasadaki oligopol yapının kırılması , piyasanın şeffaf olmasını sağlamak ve rekabet şartlarınının iyileştirilmesi hedef alınmalıdır.

Reel sektör ve finans sektörü arasında denge kurulmalıdır. Bankaların yabancı sermayeye satışına sınır getirmek gerekir.

Selektif nitelikte olma üzere, yatırım teşvikleri , bölgesel kalkınma projeleri oluşturmak gerekir.  Tarım sektöründe verimliliği artıracak , ürün kalitesini artıracak destekler sağlamak gerekir.

Yeni bir borç idaresi kurularak , borç idaresi bu kuruma devretmelidir.

6. Ampirik Analiz

Bu araştırmada cari işlemler açığı sorunu analiz edilmektedir. Bu amaçla nedensellik testleri ve VAR modelleri kullanılmıştır. Analizde ele alınan değişkenler Cari İşlemler Açığı, Döviz Kuru, İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranları, Büyüme, TCMB Güven Endeksi, Toplam Krediler ve İMKB 100 Endeksi’dir.

Serilerin durağanlık durumlarının analizi amacıyla yapılan birim kök testlerinde, döviz kurunun ve toplam kredilerin ancak iki fark alındığında durağan hale geldikleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle, oluşturulan modellerdeki bütün değişkenler iki fark alınarak analize sokulmuştur.

Büyümenin mi cari işlemler açığına neden olduğu yoksa cari işlemler açığının mı büyümenin kaynağı olduğu, son zamanlarda tartışma konusu olduğundan burada ilk ele alınacak analiz bu iki değişken arasındaki nedenselliği ortaya çıkarmaya yönelik olacaktır. Bu amaçla uygulanan Granger nedensellik testlerinin sonuçları tablo 5.1’de sunulmuştur. Sonuçlar incelendiğinde 3-6-9 ay gibi kısa dönemlerde cari işlemler açığı ve büyüme arasında karşılıklı nedensellik olduğu görülmektedir. Daha uzun dönemlerde cari işlemler açığının büyümeden kaynaklandığı söylenebilir. Bu sonuca göre Türkiye’de yaşanan büyüme, cari işlemler açığının nedenidir. Demek ki, düşük kur nedeniyle ithalat artıyor ve cari açık oluşuyor.. İthalata dayalı büyüme yaşanıyor. Buda orta ve uzun dönemde büyüme cari açığı artırıyor.

Tablo 7. Cari İşlemler Açığı ve Büyüme  Arasındaki Nedensellik

Pairwise Granger Nedensellik Testi
Tarih: 08/28/12   Time: 14:29
Örneklem: 1990 2011
Gecikme: 1
  Null Hypothesis: Obs F-Statistic Probability
  BÜYÜME CARİ AÇIĞIN NEDENİDİR 21  5.05409  0.00871
  CARİ AÇIK BÜYÜMENİN NEDENİDİR  5.39962  0.00523
Pairwise Granger Nedensellik Testi
Tarih: 08/28/12   Time: 14:28
Örneklem: 1990 2011
Gecikme: 2
  Null Hypothesis: Obs F-Statistic Probability
  BÜYÜME CARİ AÇIĞIN NEDENİDİR 20  0.39861  0.67815
  CARİ AÇIK BÜYÜMENİN NEDENİDİR  6.43786  0.00341

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu aşamadan sonra cari işlemler açığının kaynakları ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek için Vektör Otoregresyon (VAR) analizi yapılmıştır. Elde edilebilen veriler çerçevesinde 1999:Q2-2012Q1 arası veriler kullanılarak yapılan analizin sonuçları Tablo 5.2’de sunulmuştur. Bu model de nedensellik testinde olduğu gibi cari açık ve büyüme arasındaki ilişki görülmektedir. Cari açık ile İMKB endeksi arasında ise bir ilişki bulunmamaktadır. Ayrıca Kalkınma kredileri ve Mevduat Kredileri ile cari açık arasından pozitif bir ilişki söz konusudur. Bu sonuçta Cari açığın borçlanma ve tüketim ile ilişkisi olduğunu düşündürmektedir.

Tablo 8. VAR modelinin sonuçları

 Vector Autoregression Tahmini
Tarih: 08/28/12   Time: 15:25
Örneklem (adjusted): 1998Q4 2012Q1
 Gözlem: 54 after
 Standart Hata ( ) & t-istatistiği [ ]
CARİ AÇIK
CARİ AÇIK (-1)  0.756758
 (0.12417)
[ 6.09450]
CARİ AÇIK (-2)  0.195755
 (0.12705)
[ 1.54082]
C  7492563.
 (8.1E+07)
[ 0.09228]
BÜYÜME  120.3428
 (30.1149)
[ 3.99612]
IMKB-100 -13.48668
 (17.5136)
[-0.77007]
KALKINMA KREDİLERİ  132.9246
 (55.1513)
[ 2.41018]
MEVDUAT KREDİLERİ 224.3724
 (68.7828)
[3.26204]
 R-squared  0.847614
 Adj. R-squared  0.828160
 Sum sq. resids  3.06E+18
 S.E. equation  2.55E+08
 F-statistic  43.57107
 Log likelihood -1118.155
 Akaike AIC  41.67240
 Schwarz SC  41.93024
 Mean dependent -5.85E+08
 S.D. dependent  6.15E+08

Modelin sonuçları incelendiğinde cari işlemler açığının nedenleri arasında nedensellik testi ile tutarlı olarak büyümenin gecikmeli değerleri ve döviz kuru değişkenleri özellikle analiz edilmiştir. Sonuçlara göre büyüme hızlandıkça cari işlemler açığı artmaktadır. Döviz kurundaki artış ise cari işlemler açığını azaltmaktadır. Nedensellik testi ve VAR modelinin sonuçları birlikte ele alındığında bu sonuca göre Türkiye’de yaşanan büyüme, cari işlemler açığının nedenidir. Demek ki, düşük kur nedeniyle ithalat artıyor. Ve cari açık oluşur. İthalata dayalı büyüme yaşanıyor. Bu da orta ve uzun dönemde büyüme cari açığı artırıyor.

EK TABLO : TÜRKİYE’ DE ÖZEL, KAMU VE TOPLAM TASARRUFLARIN GSMH’ YA ORANLARI (1987-2009, YÜZDE OLARAK)

YILLAR       ÖZEL TASARRUF KAMU TASARRUFU TOPLAM
1987 17.2 6.7 23.9
1988 20.4 6.8 27.2
1989 17.4 4.7 21.1
1990 18.6 3.4 22.0
1991 20.6 0.7 21.4
1992 22.4 -0.8 21.6
1993 25.4 -2.7 22.7
1994 24.2 -1.1 23.1
1995 22.2 -0.1 22.1
1996 21.5 -1.7 19.8
1997 20.5 0.8 21.3
1998 24.3 -1.6 22.7
1999 27.9 -6.7 21.2
2000 23.4 -5.2 18.2
2001 27.3 -9.9 17.4
2002 25.3 -6.2 19.1
2003 24.6 -5.3 19.3
2004 21.6 -1.3 20.3
2005 14.2 4.0 20.4
2006 11.3 5.3 16.6
2007 13.1 2.4 15.5
2008 15.1 1.7 16.9
2009 16.8 -2.6 14.2
2010 * 15.8 -1.3 14.5

Kaynak:   1) Hazine Müsteşarlığı, Ekonomik Göstergeler (1987-1999),      DPT, Yıllık Programlar (1999-2007)

2) (*) Hedef,  3) 2007-2010 (GSYH içindeki paylar)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir