CARİ AÇIK DIŞA BAĞIMLI OLMANIN NEDENİ VE GÖSTERGESİDİR.

Siyasi, sosyal ve ekonomik politikaların hedefi insan refahıdır.. Bu refah kavramı içinde maddi olduğu kadar, manevi tatmin ve huzurda vardır. Fert başına gelirin yüksek olması tek başına insanların mutlu olması için yetmiyor… Yediklerimizi daha rahat sindirmemiz için aynı zamanda demokratik ve özgür ortama ihtiyacımız vardır. Demokratik olmayan toplumlarda, büyümenin toplum refahına yansıması mümkün olmuyor… Aynı şekilde gelir dağılımındaki bozulma da toplum vicdanını rahatsız edecek kadar bozuluyor.

İnsanlık tarihinin bu güne kadar yaşadığı tecrübelerle sabit olmuştur ki, İnsan hakları ve Demokrasinin olmadığı veya aksak çalıştığı rejimler aynı zamanda toplum hayatında telafi edilmez karanlık zamanlar yaratmıştır. 1990 ‘lı yıllara kadar komünizmin halka rağmen halk için sloganı, insanlığın 70 yılını götürmüştür. Saddam’ın da halk için savaştığını iddia ediyordu ve fakat gerçekte bir diktatördü. Irak belki yüzyıl bu diktanın cezasını çekecektir.  

Demokrasiyi kendi çıkarı için kullanana ülkeler, Küreselleşmeyi de kontrol ediyor. Bu küreselleşme sürecinde, serbest piyasa ekonomisi yalnızca spekülatif sermaye için geçerlidir. Emek için dolaşım serbestliği yoktur. Hiç olmayacaktır. Sonunda, küreselleşmenin yalnızca bazı gelişmiş ülkelerin refahını artırdığı anlaşılmıştır. Bizim gibi kur tuzağına düşen ülkeler için, küreselleşmenin çaktırmadan, acısı sonradan çıkacak bir yeni sömürü düzeni aracı olduğu ortaya çıkmıştır.

 

Hiçbir ekonominin global ekonomi dışında kalması mümkün değildir. Dışında kalırsa, kurulu düzen tarafından dışlanacaktır. Önemli olan dışa kapalı veya açık olmak değil, dışa bağımsız bir politika uygulamaktır.

Cari açık dışa bağımlı olmanın nedeni ve göstergesidir. Ekonomik anlamda dışa bağımlı olan ülkelerde, demokrasiyi de aynı güçler tayin eder.

Demokrasi aynı zamanda bir terbiye ve kültür rejimidir… Yasalarla ve kağıt üstünde olmaz… Demokratik terbiye ve kültürün yerleşmesi gerekir. Başlıca göstergesi ise halkın kararlarına saygılı olmaktır. Halkın kararlarına saygılı olursak, demokratik düzen kurulur… Aksi halde adı demokrasi olmaz, anarşi olur.

Ne var ki demokrasinin işlemesi için, gelişmiş bir ekonomi, eğitilmiş bir ve bilinçli bir toplum gerekir. Türkiye bu noktada laik-demokratik Cumhuriyet yolunda atlama taşını geçiyorken siyasi alanda önüne taş konuldu. Yerli ve yabancı lobiler, çıkar gurupları, işbirlikçiler bu yolu engellemeye çalışıyor.

Türkiye de bazı Anayasal kuruluşlar ve bazı dernekler de demokratik gelişmeleri engelliyor… Örneğin Anayasal kurum olan YÖK kendisine Anayasa ve yasayla verilen yetkilerin üstünde adeta dikta rejimi kurdu.. Bunun için demokrasiden korkuyor…

YÖK, Üniversite öğretim üyelerinden en fazla oy alan rektör adaylarını, Cumhurbaşkanı’na gidecek üç kişilik listeye dahi koymuyor.

Gönüllü kuruluş olan TÜSİAD, sanayici ve işadamlarının derneğidir.. Ne var ki şimdiye kadar TÜSİAD teknolojiye, verimliliğe ve yatırımları daha az konuştu, politikayı daha çok konuştu.

Demokrasiden ve özgürlükten en fazla korkanların başını ise medya çekiyor. Medya’nın ekonomi sayfalarına bakın.. Bu sayfalarda yalnızca finans kesimi, zenginler kulübü ve borsa spekülasyonları yer alıyor.. Gazetelerin halkla ve tüketici ile ilgisi kalmamış. Zira, eğer demokrasi gelirse herkesin yaptığı ayan beyan gün ışığına çıkar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir