İŞÇİ VE MEMURUN BİLİNÇLENMESİ GEREKİR

Bir büyük gazetenin 4-5 ekonomi sayfasının üçte ikisi şirketlere ve işveren kuruluşlarına ayırıyor… Kalan sayfaları Bankalara ve Borsaya ayırıyor. Nadiren İşçi ve memurla ilgili bir haber ve yorum buluyorsunuz. Bu tespit Televizyonlar ve tüm medya için üç aşağı beş yukarı doğrudur. Bunun nedeni, gazetelerin tirajdan değil, reklamdan kazanmasıdır.

Hak verilmez… Alınır… İşçi ve memur hakkını sendikalar kanalıyla savunuyor. Gel gör ki, sendikalar sendikacılıktan başka her şeyi yapıyor.

İşçinin hakkı ilk defa 24 Temmuz 1963’de ilk kez grev ve toplu sözleşme hakkını içeren ve örgütlülüğü esas alan demokratik bir Sendika Kanunu çıkarıldığında teslim edilmişti. En parlak dönemini de Ecevit’in Çalışma Bakanı olduğu o yıllarda yaşadı.


Sonrası 10980 darbesi ve sonra gelen siyasi iktidarlar sendikaları zayıflatmak için parçaladı. İdeolojik olarak sendikalar bölündü ve bu nedenle de işçi hakları ikinci plana düştü.

Bu gün işçi ve memurun 12 konfederasyonu var.

1.İşçiler: TÜRK-İŞ, DİSK, Hak –İş,

2.Memurlar: BASK, Birleşik Kamu İş, Haksen, KESK, Memur-Sen, Türkiye Kamu Sen, Hürriyetçi Kamu Sen, Anadolu Kamu sen,

3. Bağımsız Sendikalar

Sendikaların parçalanmışlığı ve iş göremez hale gelmesi kamuoyunda farklı anlaşılıyor. Kamuoyu “Halk ve sendikalar halinden memnun ki, işsizliğe karşı tepki vermiyorlar…” şeklinde düşünüyor.

Genellikle Akdeniz ülkelerinde işçi ve memur sendikaları parçalanmıştır.
Fransa, İspanya ve İtalya’da da aynı şekilde birden fazla konfederasyon mevcuttur.

Sendika sayısının çok olması ve birden fazla konfederasyon olması, güçlü sendikacılığı engelliyor… Güçlü sendikacılığın olduğu ülkelerde örneğin, Almanya’da DGB, İngiltere’de TUC ve ABD’de ise birleşik AFL-CIO gibi tek konfederasyon mevcuttur.

Avrupa’da ve diğer ülkelerde sendikalar işsizliğe karşı daha yoğun mücadele veriyor… Araştırma yapıp, kamuoyuna açıklıyor çözüm ve politika öneriyorlar… AB komisyonuna ve İLO’ya şikâyet ediyorlar…

Türk-İş’te işsizliği İLO’ya şikâyet ediyor… Ve bu yolda İLO’da kararlar alıyor… İnceleme yaptırıyor… Ancak bundan kamuoyunun haberi olmuyor…

Türkiye’de işsizlik oranı uygulanan makroekonomik politikalar, programlar sonucu artıyor. Örneğin, Türkiye’de istihdam üzerindeki yükler ağırdır… Güvensizlik nedeniyle yerli ve yabancı yeni yatırım yapılmıyor…

Sendikaların bu politikalara karşı tepki göstermesi ve alternatif çözümler önermesi gerekir… Bunu da yapmıyorlar… Hatta bırakın işsizliği son üç yıldır büyüme oranının yüzde 3 ve yüzde 4 dolayına düşmesi ve durgunluk tamamıyla çalışanın sırtında patladı ve fakat ses çıkmıyor…

Son 3 yıldır reel ücretler geriliyor… Hükümet ve özel sektör, işçi ve memura yalnızca enflasyon kadar, o da sonradan gelen bir sistemle zam yapıyor. Ancak yüzde 3 veya yüzde 4 olan büyümeden hiç pay vermiyor.

Yani Sendikalar ücretlerin peşine düşmüyor… Çözüm için çalışmıyorlar.

Bundan önceki hükümetler gibi bu hükümet te işçi ve memur haklarını gündeme getirmiyor. Geldiği zamanda suni gündemle, gündem değiştiriyorlar.

İşçilere gelince… İşçiler de hangi siyasi partinin kendi sorunlarını daha iyi çözeceğini düşünmeden oy veriyorlar.

Çözümün ön şartı, önce çalışanların kendi çıkarlarını hesap edecek kadar bilinçli olmalarıdır. Ayrıca sendikaların da önce kendi siyasi sahalarını iyi tespit etmeleri gerekir… Reel ücretlerin gerilemesini, işsizlikteki artışı ve bu yolla toplum talebini kontrol eden iktidarlara karşı tepki koymaları gerekiyor. Sendikaların oyun alanları siyasi partilerin oyun alanı değil, işçinin ve memurun oyun alanı olmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir