BÜYÜME KİME YARIYOR?

Türkiye İstatistik Enstitüsü Kurumu (TÜİK ) ,  2013 yılı üçüncü çeyrek ( Temmuz – Ağustos – Eylül ) büyüme  oranını  açıkladı. Bir önceki çeyreğe göre üç aylık  büyüme oranı beklenenden iyi , yüzde 4.4 oldu. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış büyüme oranı ise yüzde 0.9 oldu.

Üçüncü çeyrekte en fazla büyüyen sektör yüzde 14.9  büyüme hızı ile dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetleri oldu. Bu hizmetler ,TÜİK tarafından referans faiz oranı kullanılarak bankaların dolaylı üretim değeri  şeklinde tarif ediliyor . Diğer sektörlerde büyüme oranı ise , İnşaat sektöründe yüzde 8.7 , Toptan ve perakende sektöründe yüzde 5.5 , imalat sanayiinde yüzde 4.9  oldu. Madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe ise yüzde  -2.5  küçülme  oldu.

 

 

Türkiye’nin kriz sonrası , 2010 üçüncü çeyreğine göre , 4 yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 5.3 oldu.

Büyüme oranını değerlendirmek için her şeyden önce diğer ülkelerle karşılaştırmak gerekir.  Çeşitli tahminleri birleştirerek bir ortalama verirsek , 2013 yılında Dünya ortalama büyüme oranı yüzde 3.1 , ABD’ de 1.7 , Euro bölgesinde -0.4 , ve gelişmekte olan ülkelerde ise  yüzde 5 oranında büyüme bekleniyor.  Bu sene bizdeki  büyüme gelişmekte olan ülkeler ortalamasının  altında kalıyor.

Büyüme oranının  kendisi kadar önemli bir sorun ,  istihdam ve gelir dağılımına ne kadar hizmet edeceğidir.

Küresel aktörler , küresel sermayenin temsilcileri , bizim gibi ülkelerde kalkınmaya değil , büyümeyi öne çıkarıyorlar. Oysaki Kalkınma politikası içinde büyüme de var… Ancak tüm faktörlerin de bu büyümeden pay alması hedeflenir. İç tasarrufların artırılması ve ithalat yerine yerli aramalı ve hammadde kullanılması teşvik edilir. Büyümenin istihdam yaratması sağlanır. Muhalefet partileri bile yaptıkları değerlendirmelerde ve seminerlerde büyüme diyorlar. Kalkınma demiyorlar

 

Spekülatif sermaye ajanlarının ,   Kalkınma politikası yerine büyüme politikasının öne çıkarılmalarının  amacı , büyümeden yabancının daha fazla pay almasını sağlamaktır. Zira biz  üretimde yüzde 70 oranında ara malı ve hammadde kullanan bir  ülke konumuna getirildik. Bu şartlarda ne kadar büyürsek o kadar çok ithalat yapacağız , o kadar çok cari açık vereceğiz. Bizimle ekonomik ilişkilerde olan zengin ülkeler o kadar kazanacaktır. Ayrıca ne kadar çok ithalat yaparak büyürsek , zenginlerin üretimi ve dolayısıyla istihdamı o kadar çok aratacaktır. Yani büyüme tamamıyla zengin ülkelerin istihdamını artıracaktır.

Mamafih , Türkiye 2002 yılı ile 2012 yılı arasında ortalama olarak yüzde 5.5 büyüdü… Ancak  1999- 2002 ortalama işsizlik oranı yüzde 7.9 iken , 2007- 2012 ortalama işsizlik oranı yüzde 11.’e ye yükseldi. Demek ki büyüme istihdam yaratmadı. Tersine işsizlik arttı. Bu da çok doğaldır… Çünkü yerli aramalı ve hammadde kullanımı azaldı , ithal aramalı ve hammadde kullanımı arttı.

Büyüme  gelir dağılımında da  bir düzelme de sağlamadı. Çünkü her sene yapılan memur zamları ve işçi zamları , emekli  maaşları hep  beklenen enflasyona göre artırılıyor. Çalışanlara refah payı verilmiyor. Yıllardır düşük kur nedeniyle , yerli sanayi ithal mal ile rekabet edemedi. Finans sektörü ile reel sektörün arası açıldı.  Bankalar yüksek reel faiz ile zengin olurken , sanayi kesimi , esnaf , tüketici bu faizler altında  giderek yoksullaştı.

Bu söylediklerim hiçbir şekilde büyümeden vaz geçelim anlamında değildir. Söylemek istediğim  bir kalkınma politikası içinde , kendi refahımıza odaklanarak büyüyelim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir