Dün medyada ‘’İstanbul büyük şehir belediye başkanı , trafik keşmekeşinin sorumluları olduğunu söylediği 9 müteahhit firmaya toplam 2 milyon YTL ceza kesti.. denetim takip konusunda kendilerinin de hatalı olabileceklerini kabul etti.. ‘’ şeklinde bir haber yer aldı.
Büyükşehirin bu yaptığı , savaşı kaybeden bir komutanın iyi savaşmadın diye askere ceza vermesine benzedi.. İstanbul’daki trafik keşmekeşinin tek sorumlusu var, Büyükşehir belediye başkanı .. Belediye başkanı Kendisinin yetkili ve sorumlu olduğunu söylemiyor.. Tersine denetim ve takip konusunda kendilerinin de hatalı olabileceklerini söylüyor..
Doğru bir yönetici , sorumlu bir siyasetçi , halkın önüne çıkar yaptığı yanlıştan dolayı , halkı sıkıntıya sokmuş olmaktan dolayı özür diler..
Öte yandan , Büyük Şehir Belediye başkanı birtakım projelerden bahsediyor.. Deniz yolunu kullanacağını açıklıyor.. Ancak uzmanlara göre deniz yolunu kullanmakta altyapı gerektirir.. Kaldı ki adama sorarlar şimdiye kadar aklın neredeydi ? Madem deniz ulaşımı bir çözümdü , Trafik anarşisinden önce neden yapmadın ?
Elindeki işi yapamayan Büyükşehir şimdi trafik polisinin de işini yapmak istiyor..
Aslında Hükümet de İstanbul trafiğinden sorumludur.. Ana arterlerde çarpışan iki araç , tüm İstanbul’u esir alıyor.. Buna rağmen yasa değişmiyor.
Ben sık sık söylüyorum.. Devlet idare etmekle, bakkal idare etmek farklıdır..
Bizim Devlet yönetiminde geleneğimiz merkezi devlet geleneğidir.. Mevzuatta 85 yıldır devam eden bu geleneğe uygun şekillenmiştir.. Çağımızda merkezi hükümetten mahalli idarelere doğru bir yetki ve sorumluluk devri olmuştur.. Mahalli idareler halk ile direkt temasta olduğu için , hizmetleri yerinde yaptığı için , bu gelişme tüm dünyada daha olumlu görülüyor..
Türkiye’de mevzuat altyapısı hazırlanmadan , merkezi devletle mahalli idareler arasında yetki ve sorumluluğun yeniden tarifi yapılmadan , mahalli idarelere yetki devri yapıldı.. Merkezi devletin belediyeleri denetleme yetkisi azaltıldı.
Belediyeler de seçilmiş olmayı istismar ettiler.. seçilmiş olmayı yasaların üstünde gördüler..
Belediyelerin yasaların arkasından dolaşmaları bu günkü iktidarın işine geldi.. Merkezi bütçeye sokmadıkları bazı işleri onlara yaptırdılar.. Hükümet de Belediyelerin merkezi devlete olan borçlarını takip etmedi.. Çünkü , Faiz dışı fazlayı tutturmak için bazı harcamaları hülle yoluyla belediyelere yaptırdılar.. Örneğin Ankara büyük şehir belediyesinin TÜPRAŞ’a bir milyon YTL borcu olduğu , bu nedenle dışarıdan gaz ithalinin riske girdiği açıklandı.
Özellikle Büyük şehirlerde , vatandaş hem vergi veriyor.. Hem de iş yaptıracağı zaman açıktan bir ödeme yapıyor.. Spor kulübüne deniliyor.. Yahut başka bir vakfa deniliyor.. Ancak mutlaka bir bedel alındığı ifade ediliyor .. Yani vatandaş adeta çifte vergi veriyor.. Hatta bazı belediyelerde her işin bir tarifesi olduğu söyleniyor.
Bazı Belediyeler yetki istismarı yapıyor.. Örneğin arsaları önce yeşil alana çevirip , sonra imar vererek bazı kişilere kazançlar sağladıkları da sık – sık yazılıyor.
Benim çok kızdığım bir uygulama halen azalsa da yapılıyor.. Ali Müfit Gürtuna , kazılan her çukurun başına kendi resmini asıyor ve ‘’büyük şehir çalışıyor ‘’diye yazıyordu.. Oysa ki bu işler başka bir kurumun değil, Büyükşehir’in göreviydi..
Şimdi yapılması gereken, merkezi devlet ve mahalli idareler arasında yetki ve sorumluluğun ve Belediye hizmetlerinin yeniden tarif edilmesidir..