2009 yılı bütçe görüşmeleri başladı. Bütçe devletin mali planıdır. Ancak aynı zamanda ekonomide tüm sektörleri etkiler.
2008 Bütçesi, geçmişteki bütçelerle aynı yaklaşım içinde ele alınmıştır. IMF’siz ilk bütçe olmasına rağmen, IMF çizgileri aynen devam etmiştir. Bütçedeki ezber bozulmamıştır.
Oysa ki küresel ekonomik kriz nedeniyle, bütçe politikasının bu güne kadar olandan daha farklı bir yaklaşım içinde ele alınması gerekirdi.
Dünya ekonomik konjonktürünün yükselme döneminde, ekonominin genişlediği bir dönemde uygulanan bütçe politikası ile durgunluk döneminde uygulanması gereken bütçe politikasının farklı olması gerekirdi.
Türkiye’nin artık bütçe politikasını değiştirmesi gerekir. “Genişletici Bütçe”yi öngören “Konjonktürel bütçe politikasının” uygulanması gerekir. Bütçede sıkı mali disiplin yerine “Etkinlik” ön plana çıkmalıdır.
Konjonktürel bütçe politikası, kamu harcamalarının etkin kullanılmasını ve ekonominin canlanmasını sağlayacak bir bütçe politikasıdır.
Durgunluk dönemlerinde ekonomiyi canlandırmak için devletin altyapı yatırımlarını artırması ve yine konjonktürel etki yaratsın diye tüm yatırımların desteklenmesi gerekir. Yatırımların artması, üretim hacmini de artıracağı için enflasyonist altyapı oluşturmaz.
Buna karşılık uzun dönemde aynı zamanda enflasyonist altyapı oluşmasın diye popülist harcamaların özellikle seçim harcamalarının kısılması, kayıt dışılığın önlenmesi ve yolsuzlukların ortadan kaldırılması gerekir.
Bütçeler şeffaf olmalı
BÜTÇEDE, altyapı yatırımlarının kısılmasına neden olan, bütçe dışında ve bütçeye gelir yazılmadan yapılan ve gizli bütçe açıklarına neden olan harcamaların, bütçe birliği içinde yapılması gerekir.
Bütçenin şeffaf olması gerekir. Aksi halde bizzat hükümet piyasaya yanlış sinyal vermiş olmaktadır. Piyasada etkinlik bozulmaktadır.
2009 bütçesi kişilikli bir bütçe olarak görünmüyor. İktisat ve maliye politikaları içinde bir araç niteliğinde değil.
Kaldı ki, Maliye Bakanı’nın bütçe sunuş konuşmasında, bütçenin kurallı maliye politikası içinde yürütüleceği ifade ediliyor. Bu tür sloganlarda ekonomiye yanlış sinyaller vermektedir. Zira her politikanın kuralları vardır. Eğer kuralsız olursa adı anarşi olur.
Öte yandan bütçe politikası tek başına ekonomik istikrarı sağlamaya yetmez. Ancak diğer iktisat ve maliye politikası araçları ile koordineli olması gerekir.
Bütçenin başarısı için ekonomik altyapının uygun olması gerekir.
Bu güne kadar, hükümet ekonomik alt yapıyı bozdu. Bunların içinde ikisi önemlidir…
Devlet güçsüzleştirildi
1) Hükümet devleti güçsüzleştirerek “Devletin ekonomideki optimal büyüklüğü”nü sağlayamadı. Devlet – piyasa dengesi bozuldu.
Doğal tekeller, devletin stratejik altyapı yatırımları, gelir ve kaynak dağılımında etkinlik aracı olarak kullanılan kamu hizmetleri özelleştirildi.
Örneğin elektrik dağıtımının özelleştirilmesi, durgunluk dönemlerinde devletin enerji fiyatlarını düşürerek bu yolla üretimi teşvik etmesi imkânı kalktı.
Kamu kaynakları etkin kullanılmadı. Örneğin, Devlet İhale Yasası birçok defa başka yasalarla ve bizzat ihale yasasında yapılan değişikliklerle delindi. Bu husus Avrupa Birliği raporlarında da yer aldı. Hizmet maliyetleri arttı.
Siyasi iktidar, özel kişilere satılan Sabah ve ATV’yi devlet bankalarıyla finanse etti. Kamu bankalarının sermaye yapısı bozuldu.
Faiz dışı bütçe fazlasını tutturabilmek için kamu yatırımları kısıldı.
Hükümet eğitim hizmetlerini hibelerle götürmeye çalıştı. Eğitim ve sağlık hizmetlerini büyük ölçüde özel sektöre devretti. Sosyal güvenlik yasasından sonra özel hastaneler hasta bakmıyor. Genel sağlık sigortası bu değildir.
TMSF’nin borcu silindi
OYSA Kİ, eğitim ve sağlık sosyal fayda ve maliyet yaratan yarı kamusal hizmetlerdir. Gelişme yolunda bu hizmetlerin devlet tarafından yapılması gerekir. Özel eğitim ve sağlık yatırımlarını devletin kiralayarak, bu hizmetleri yine kendisinin sunması hizmetlerde etkinliği artıracaktır.
2) Ekonomide sektörel denge bozuldu.
Finans sektörü aşırı şişti. Finans sektörü ile reel sektör arasında denge bozuldu. Bankaların zararları sosyalize edildi. TMSF yoluyla tüm zararlar karşılandı. Bir kısmı halkın vergileriyle ödendi. Kalan 90 milyarlık TMSF’nin Hazine’ye olan borcu da silindi. Bu nedenle oluşmuş ve oluşacak kamu borçlarını da halk ödeyecek. Buna karşılık reel sektöre aynı destek sağlanmadı.
Buna karşılık, Anadolu yaklaşımı içinde 2001 krizinden zarar gören işletmelere hiçbir destek sağlanmadı. Örneğin Kars’ta organize sanayi bölgesinde kırk fabrika veya atölyeden yalnızca ikisi çalışıyor. Küçük sanayi sitesindeki 400 küçük işletme ve esnafı ise Halk Bankası haczetmiştir.
Hükümet ve Merkez Bankası, bankaların yüksek aracılık maliyetlerine göz yumdu. Bankaların yüzde 70’lere ulaşan banka kartı ve kredi kartları faizlerini Merkez Bankası belirledi.
Bankalar, yüksek aracılık kârları ile medya sektöründe, kendi çıkarları doğrultusunda, piyasaya yanlış sinyaller verdi. Piyasada şeffaflık kayboldu.
Bu dengelerin bozulması nedeniyle dünyada bir ekonomik kriz olmasaydı da, Türkiye bir durgunluk yaşayacaktı. Mamafih, tekstilde iki yıldan beri, inşaat sektöründe bir yıldan beri daralma yaşanmaktadır.