Bu Krizden Nasıl Çıkarız? (1)

Yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz, geçmiş krizlerden çok farklıdır. Farklı olarak;

  • Ekonomik kriz derinleşti.
  • Demokrasi, hukuk ve insan haklarında erozyon var,
  • Devlet, eğitim gibi kurumsal yapı bozuldu.
  • Yapısal sorunlar oluştu. Piyasada oligopol yapı ve kartelleşme var. Spekülatif piyasa oluştu. Toplam faktör verimliliği düştü. İthalata bağımlı üretim yapısı oluştu. Gelir ve servet dağılımı bozuldu.

Demokrasi, hukuk ve insan hakları, kurumsal yapıda reform, siyasi iktidarın değişmesine bağlıdır.

Yapısal sorunları çözmek için, orta ve uzun dönemli planlama yapmak ve devlet-piyasa optimum dengesini kurmak gerekir.

Ekonomik krizden çıkış için de üç yıllık istikrar programı yapmak gerekir.

Bu yazımda, yalnızca üç yıllık istikrar programı öneriyorum.

1- Dalgalı Kur Sistemi Değişecek ve Yarı Sabit Kur Sistemine Geçilecek.

2001 krizinde İMF uzmanları ile bizim memurların yaptığı güçlü Ekonomiye Geçiş programında ‘’Dalgalı kur sistemi ile enflasyonla mücadeleyi kesintisiz sürdüreceğiz ‘’ deniliyordu. Bugüne kadar ekonomide aşırı kırılganlık, üretimde ithal girdi payının artması, cari açık ve yaşamakta olduğumuz yüksek enflasyonun nedeni dalgalı kur sistemidir.

Teorik olarak dalgalı kur sisteminin döviz kurunu dengeye getireceği savunulmuştur. Ancak, gelişmiş ekonomiler için uygun bir sistem olan dalgalı kur sistemi, Türkiye’nin 2001 yılındaki ekonomik yapı ve piyasa yapısı ile uyumlu değildi. Aslına bakarsak bugün de uyumlu değildir.

Nedenlerine gelince:

Türkiye’de genel olarak piyasada oligopol ve kartel yapılar var. Kamu tekellerinin özelleştirme yoluyla özel sektöre geçmesi, bu yapıları güçlendirdi. Piyasada aksak rekabet var. Dalgalı kur politikası için piyasa altyapısı yoktur.

Türkiye’de yüksek dolarizasyon kurlardaki istikrarı bozdu. Ekonomide kırılganlığı artırdı. Döviz kurunda aşırı oynaklık yarattı. Para ve faiz politikasının etkinliğini düşürdü. Böyle bir piyasada kur istikrarı mümkün değildir.

Türkiye’de vadeli döviz işlemleri piyasası gelişmediği için, kur belirsizliği ve oynaklığı daha yüksek oldu.

Ancak bunun için Merkez Bankası rezervlerinin olması gerekir. Türkiye’nin borç alacağı tek kurum IMF’dir. IMF ile stand-by düzenlemesi yapılacak.

IMF ile stand-by düzenlemesinin teknik içeriği, Türkiye’deki akademisyenler ve IMF uzmanları birlikte yapılacak. Aksi halde IMF’nin standart reçetelerinin bir yararı olmaz. IMF’nin toplam talebi daraltma politikaları yerine, 3 yıllık istikrar programında hedef arz artışını sağlayacak politika ağırlıklı olacaktır.

Arz artışı orta ve uzun dönemli planlama gerektirir. Ancak üç yıllık süre için devlet doğrudan veya özel sektörlerle organize olarak; zaruri mallara ve gıdaya öncelik verip doğrudan piyasaya girecek ve aynı zamanda ithalat yapacaktır.

2- Bu durumda bütçenin finansmanı da;

  • Devlette tüm lüks araçların ve uçakların satışı;
  • Cumhurbaşkanlığı saraylarının turizm amaçlı özelleştirilmesi;
  • Eximbank dışında tüm kamu bankalarının özelleştirilmesi ile sağlanabilir.

Halen devletin elinde 10 banka var. 2020 itibariyle devlete ait bankalar;

  • Ziraat Bankası
  • Ziraat Katılım Bankası
  • Vakıfbank
  • Vakıf Katılım Bankası
  • Halk Bankası
  • İller Bankası
  • Türk Eximbank
  • Türkiye Kalkınma Bankası
  • Birleşik Fon Bankası ve
  • Adabank’tır.

Kamu bankalarından Ziraat Bankasının görevi, tarım sektörüne ucuz kredi vermektir. Düşük faiz farkından doğan zararı Hazine karşılıyor. Tarım kredilerini özel bankalara da verebilir. O zaman faiz farkını yine Hazine karşılar.

Esnaf kredilerini de Halk Bankası yerine başka bir özel banka verebilir. Aradaki farkı yine hazine karşılar. Hatta devlet ihale açar, en düşük faizi veren banka ile sözleşme yapar.

Vakıfbank’ın kamusal bir görevi yoktur. Aslına bakarsak Türkiye de vakıfları siyasilerin ve özel kişilerin tasallutundan kurtarıp, yeni bir düzen getirmek gerekir. Vakıfbank’ın da adını değiştirmek gerekir.

3- Yarı sabit kur politikasına geçiş için; Merkez Bankası kanununda değişiklik yapılacak ve Bankanın döviz kurunu da gözeteceği ilave edilecek. 

Merkez Bankası nezdinde ayrıca ağırlık akademisyenlerde olmak üzere ‘’kur politikası kurulu‘’ kurulacak.

Aynı zamanda kambiyo sisteminde değişiklik yapılacak; kısa vadeli spekülatif sermaye hareketleri kontrol edilecektir.  Bu kontrol   Merkez Bankasına düşük oranda bir karşılık verilmesi ile yapılacaktır.

Yarı sabit kur politikasında döviz kurları her ay Merkez Bankası reel efektif döviz kuru endeksi esas alınarak ve artı eksi yüzde 3 marjla yapılacaktır. TÜFE’nin gerçeği yansıtması için de; TÜİK bağımsız bir araştırma kurumu olacak. Denetimi, İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Ankara Üniversitesi, ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından seçilecek birer profesörden oluşan denetim kurulu tarafından yapılacaktır.

(YARIN DEVAM EDECEK)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir