BU DÜZEN ÇİVİ TUTMAZ…

Küresel yaklaşım, dünyayı spekülatif bir pazara çevirdi. Ekonomik krizlerin sıklaşmasının, dolardaki, altındaki ve sermaye piyasasındaki dalgalanmaların tek nedeni de budur. Karakteri icabı, ekonomide ve siyasette her gün bir hareket, bir olay meydana gelir. Krizleri ve dalgalanmaları günlük olaylara bağlamak, günü kurtarmak ve krizin ömrünü uzatmak demektir.

 

 

Çözüm, küresel ekonomi yerine yeni bir dünya düzeni kurmaktan geçer.

 

20 yıl öncesine kadar bir çok ülkenin iktisat politikalarına, klasik, marksist, keynesgil ve monetarist yaklaşımlar hakim oldu. Hatta bu ekonomik yaklaşımları, herkes kendi ülke şartlarına göre yorumlayarak uyguladılar. Piyasanın aksayan yönlerini mevzuatla törpülediler… Şimdi küresel ekonomiyi yönetecek böyle bir güç yoktur. Eğer kendi haline bırakırsanız piyasaya bu gün olduğu gibi hedge fonlar, sıcak para ve spekülatif sermaye hakim olur. Çünkü, spekülatif sermaye çok hızlı bir hareket kabiliyetine sahiptir. Örneğin ciddi yatırım sermayesinin ve emeğin böyle bir hareket kabiliyeti yoktur. Tersine küreselleşme emeğin dolaşımını daha da zayıflattı. Risk alacak uzun vadeli fiziki yatırım sermayesinin önünde ise, bürokrasi var. Sıcak para gibi bir günde üç- beş ülke birden dolaşamaz. 

 

Kaldı ki spekülatif sermaye ülkelerin siyasi hayatlarını da etkiler. Her ülkede ve özellikle bizim gibi yükselen pazar olarak görülen ülkelerde vakıf kurarlar, üniversite satın alırlar, medya satın alırlar, banka satın alırlar, politikacı ve gazeteci tutarlar, güçlü bir lobi oluştururlar. Aslında spekülasyon yapmanın riski de yüksektir. Ancak, spekülatif sermaye riskten de korkmaz. Zira nasıl olsa ülke yönetimleri kendilerini kurtaracaktır. Küresel boyutta oldukları için, 2008’de olduğu gibi, hiçbir ülke bunların batmasını göze almaz. Çünkü bunlar batarsa, kriz derinleşir.

 

Hükümetler bankaları kamu kaynakları ile kurtarır. Kamu kaynakları halkın vergileriyle oluşuyor. Yani spekülasyon yapanların maliyeti topluma yayılıyor. Spekülasyon yapanların cezasını halk çekiyor.  

 

Yunanistan’ı kurtarma planında da maliyetlerin halka yayılması hedef alınıyor.

 

1)Tartışılan planın bir ayağı, Avrupa finansal istikrar kolaylığı, kurtarma paketinin 2 trilyona çıkarılması. Bu fon nereden geliyor… Ülkelerin katkılarıyla oluşuyor. Ülkeler parayı nereden buluyor… Vergilerle halktan topluyor. Demek ki bu seçeneğin maliyeti halka dayanıyor.

 

2) İkinci ayağı, Yunanistan’ın borçlarını eksik ödemesi… Örneğin yüzde 50’sini ödemesi… Bu şartlarda bankalar sıkıntıya girer mi? Örneğin, yalnızca 4 Fransız bankasının elinde, bir kısmı Yunanistan’a ait olmak üzere 50 milyar Euro’yu aşan riskli kağıt var.

Bu bankalar Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin riskli olduğunu bilmiyor muydu? Yüksek faiz elde edecekler diye neden bu kağıtları aldılar? Bu ülkelerin borç yüküne, borç ödeme kapasitesine bakmadılar mı? Bu sorunun cevabını, Yunanistan’ı kurtarmanın üçüncü ayağı veriyor.

 

3) Avrupa Bankalarının mali yapısını güçlendirme ve kayıplarını karşılama… 

 

Bunun tercümesi şöyledir… Yunanistan’ın yüzde 50’sini ödeme planı olursa, bankaların kalan parasını kurtarma fonu ödeyecek. Kurtarma fonunun parası nereden geliyor? Ülkelerin kaynaklarından… Yani  vergi mükelleflerinden.

 

Bu nedenledir ki, yani spekülasyonun riski halka yayıldıkça, maliyete halk katlanınca, finans sektörü şiştikçe şişti. Türkiye Japonya’dan daha fazla dolar milyarderi üretti… Dünyada gelir dağılımı bozuldu. Açlık ve sefalet arttı. Terör tırmandı.

 

 Bu gidişin arkasından sıcak savaşların gelmesini önlemek için, yeni bir ekonomik dünya düzeni ve yeni bir para sistemi kurulmalıdır. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir