Eğitim insana yapılan bir yatırımdır. Bilgi çağında makine ikinci planda kalmıştır. İnsan ve bilgi ön plana geçmiştir… Zaten vasıflı insan olmazsa, sermaye de olsa, fabrika kuramazsınız… Teknoloji üretemezsiniz.
Zaman zaman, yabancı ülkelerde, özellikle ABD, Avrupa ve sanayileşmiş ülkelerde, Türk uzmanların her alanda dünya çapında isim olduklarını görüyoruz. Yabancı ülkelerde eğitim yapan veya Türkiye’de eğitim yapmış, dil bilen uzman insanları, sanayileşmiş ülkeler havada kapıyorlar.
İnsan var olalı beri eğitimin önemi bilinmektedir. Ancak, üretim faktörleri yanında, eğitimin de ilave bir değer yarattığı yirminci asrın ikinci yarısında bilimsel olarak ta ispat edildi . Ve eğitim de bir yatırım olarak kabul edildi… Hatta fiziki yatırımdan daha önemli bir yatırım olduğu anlaşıldı. Adına “Beşeri yatırım” “İnsana yatırım” denildi. Mamafih, Fabrikaları yerle bir olmuş Almanya’nın kısa sürede kalkınması da beşeri yatırım sayesinde oldu.
Ayrıca eğitim, özellikle yüksek öğrenim sosyal faydası olan bir yatırımdır. Ekonomide ortalama verimliliği yükseltir… Aynı zamanda sosyal ilişkilerin de daha gelişmiş ve rahat olmasını sağlar… Yani eğitimin hem iktisadi hem de sosyal faydası vardır.
Sanayileşmiş ülkeler, beşeri yatırımı kendi ülkelerine çekmek için her türlü imkanı yaratıyorlar. Zira, eğitilmiş uzman bir insanın bir ülkeye gitmesi o ülkenin bir kuruş harcamadan kurulu bir fabrikayı almasına benzer.
Bu nedenle beşeri yatırımın, bir başka ülkeye göç etmesine “Beyin göçü” denilmektedir. Beyin göçü, sanayileşmiş ülkelerin resmi politikası haline gelmiştir.
Yüksek öğrenim, beşeri yatırımın en önemli halkasıdır. İnsana yatırımda da rasyonellik, en az maliyetle en yetenekli olanları eğitmektir. Bu sebeple Üniversite eğitimi alacak olanların toplumun en geniş tabanından seçilmesi ve en kabiliyetli olanların eğitilmesi gerekir. Başka bir ifade ile, bir toplum eğitiminden en yüksek faydayı sağlamak istiyorsa, parası olanı değil, yeteneği olanı eğitmelidir. Bunun içindir ki Üniversitenin paralı olması, bizim gibi ülkeler açısından yanlıştır.
Bir başka yanlış… Türkiye’de “İnsan gücü planlaması” yoktur. Özellikle mühendislikte, insan gücü fazlası vardır. Olağanüstü dönemin bir icadı olan YÖK, ihtiyaca göre vasıflı işgücü planlamasında tamamıyla yetersiz kalmaktadır. Bunun için yüksek öğrenimi yeniden ve insan gücü ihtiyacına uygun olarak planlayacak bir organ haline getirmek gerekir.
Öte yandan siyasi iktidar da ya bu işin ya farkında değil veya kasıtlı davranıyor… Üniversiteler de meslek odaları gibi görüyor… Akademik kadroları başbakanın iznine bağlayarak, üniversitelerde de kadrolaşmak istiyor…