BORÇLA AYAKTA DURUYORUZ…

Moody’sin kritik beş ülke, Türkiye, Brezilya, Güney Afrika, Hindistan ve Endonezya için hazırladığı raporda ,  ‘’Türkiye, dış sermayeye yüksek bağımlılığı ve yıllık dış borç oranı ile yükselen siyasi riskler nedeniyle, bu beş ekonomi arasında dış risklere karşı en hassas ülkedir ‘’ diyor. 

Türkiye’nin ortalama tasarruf oranı, yani toplam tasarrufların gayri safi yurt içi hasılaya (Milli Gelirimize ) oranı düşüktür. O kadar ki, bu beş gelişmekte olan ülke içinde en az tasarruf yaratan ülkedir. İç tasarruflar düşük olduğu için de yatırım –tasarruf açığını,  dış kaynaklarla kapatmak zorundadır… Bu nedenle cari açık veriyoruz ve sonuçta dış borçlarımız artıyor. 

 

 

Bu denklem çözümsüzdür ve sürdürülemez… Dış borçlanma aynı hızda ve devamlı olmayacağına göre, eğer iktisat politikalarına yeni bir anlayış içinde bakamazsak, bu denklemin bir yerde yer de kopması kaçınılmaz bir sondur. Koparsa, Türkiye 2003 yılından beri hazır yediklerini geri ödemek zorunda kalacak ve fakirleşme sürecine girecektir. 

Türkiye son on beş yıldır tasarruf yaratamıyor. Kamu ve özel toplam tasarrufların milli gelire oranı (Ortalama tasarruf oranı) 2000 öncesi yüzde 20’nin üstünde iken, şimdilerde yüzde 12.4 düzeyine kadar geriledi. Küreselleşme ve kontrolsüz piyasa sürecinde dünyadan kopmaya başladı.  

Gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye’de ortalama tasarruf oranları verilmiştir.  

 

Türkiye neden dünyanın en az tasarruf yaratan ekonomisi oldu? 

1)1994’ten sonra, 2001 yılına kadar 4 kriz yaşandı. Ekonomik krizler yatırım ve tasarruf ortamını zedeledi. Yüksek enflasyon, 2012 yılına kadar olan yüksek reel faizler, yatırımları engelledi.  

2)2002 yılından sonra AKP iktidarı sıcak paranın afyon etkisi cazibesine kapıldı ve ekonomi kontrolsüz sıcak para kontrolüne girdi. Sıcak paranın tüketimi teşvik edici etkisi oldu. Ancak, sıcak paranın ve spekülatif sermayenin hakim olduğu ekonomilerde, kırılganlık ve belirsizlik nedeniyle ciddi yatırım sermayesi gelmedi. Yalnızca karlı işletmeleri satın alan veya Telekom gibi karlı devlet tekellerini satın alan spekülatif yabancı yatırım sermayesi girdi. Yetmedi, Türkiye’de de sermaye piyasasında spekülatif kazançlar oluşunca, sanayiciler sanayi sektörüne yatırım yerine bu piyasaya ağırlık verdiler. Hem işletme sermayeleri ile bu piyasaya oyuncu olarak girdiler, hem de kendi şirketlerini de halka açarak, yeni yatırım yapmadan, balon sonucu yüksek kazançlar sağladılar. 

3)Siyasi iktidar zaman içinde sermayenin el değiştirmesine yol açacak bir takım önlemler aldı. Bazı gurupların üstüne aşırı baskı uyguladı. Ayrıca tek yanlı aşırı bürokrasi bir kısım sermayenin kaçmasına yol açtı… Sonuçta tasarruflar ve yatırımlar devlet eliyle engellendi.  

4) 2012 yılından beri Türkiye, FED ve uluslararası kuruluşlar tarafından dünyanın en kırılgan ülkesi olarak ilan ediliyor. Siyasi kaos ortamı da kırılganlığı artırdı. Bu şartlarda ölü yatırım olarak gayrimenkul ön plana çıktı.  

5) Suni refah ortamında dayanıklı tüketim mal alımları arttı. Kredi kartlarındaki artış, 2012 yılına kadar artan dış finansman, tüketici kredilerinde de önemli bir artış yarattı.  Hane halkının konut ve taşıt alımları yükseldi.  

Son yıllarda tüketim eğilimi azaldı fakat aynı zamanda da durgunluk nedeniyle doğal olarak gelir artışı da durdu. Gelir artışı olmadan da tasarruf olmaz. Çünkü tasarruf,  artan gelirin tasarrufa gitmeyen kısmıdır. 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir