2009 toplam kamu borç stoku 465,5 milyar liradır. Bu borcun 441.5 milyar lirası Merkezi Yönetim, 24 milyar lirası da diğer kamu kurumlarına aittir. Bu stok AB tanımlı genel yönetim borç stokuna göre, ayarlama yapıldıktan sonra, yani devlet iç borçlanma senetlerindeki çift saymalar ve hazineye ait bozuk para miktarı düşüldükten sonra 444 milyar liraya inmektedir.
Toplam kamu borç stoku ile AB tanımlı borç stoku arasında fazla bir fark yoktur.
Ne var ki, bizimkiler AB tanımlı borç stoku ile yetinmez… Cin fikirli birisi kamunun nakit ihtiyacını belirlemek için net borç stoku çıkardı. İstismarcıların eline oyuncak verdi.
Örneğin, 2009 yılı 465.5 milyar lira olan borç stoku, kamu net borç stoku olarak, 309.7 milyar liraya düşüyor. Yani borcun üçte biri ortadan kalkıyor. Başbakan ve Bakanlar da kamu borcu denilince hep net borç stokunu söylüyor.
Kamu net borç stokuna ulaşmak için 465.5 milyar liralık toplam borç stokundan; Merkez Bankası net varlıkları 66 milyar, Kamu mevduatı 47.7 milyar, İşsizlik sigortası 42.1 milyar lira, olmak üzere toplam 155.8 milyar lirayı düşüyor. Yani bunları borçtan saymıyor.
Aslında, eğer hazine nakit ihtiyaçlarını tespit etmek isterse, kendi içinde bu hesabı yapabilir. Ancak bu hesabı borç stoku olarak ilan etmek doğru değildir.
Çünkü Merkez Bankası’nın her zaman net varlığı olması gerekir…
Kamu mevduatı çoğunlukla tahakkuk etmiş, ödemesi yapılacak paradır. Yahut da diyelim ki TÜBİTAK mevduatını harcamadan hizmet yapamaz. Bunları borç stokundan çıkarmak mümkün değil. Zaten bu mevduat, hizmet fazlası veya gereksiz para olsa, bütçeye aktarılır.
İşsizlik sigortasının borçtan düşülmesi ise tam anlamıyla bir komedidir. Zira işsizlik sigortasındaki parayı zaten hazine borç olarak kullanıyor. İşsizlik sigortasına faiz ödüyor. Borç olarak kullandığı bu para zaten işsizin parasıdır. Örneğin geçen sene bu fonun nemalarının bir kısmını bütçeye aktarmak için kanun çıktı.
Dış borç ve iç borçlar arasındaki önemli fark, dış borç alındığında ülkeye kaynak veya karşılığı kadar mal ve hizmet girmesidir. Tersine ödendiğinde de kaynak çıkmasıdır. Bu nedenle dış borç milli gelirin büyüklüğünü etkiler. Oysa ki iç borçlar, özel sektörden kamuya ve geri ödendiğinde de kamudan özel sektöre kaynak transferidir. Reel faiz oranı net kaynak transferini etkiler. Milli gelirin büyüklüğünü değil, yapısını değiştirir.
İç ve dış borç arasında ikinci fark, dış borçların döviz arz ve talebini etkilemesidir. Bu nedenle, ekonomik açıdan özel ve kamu ayırımı yapmadan, Türkiye’nin dış borç yükü önemlidir.
Kamuda, iç ve dış borç ayırımı yapılmadan devlet şu kadar faiz ödedi… Bununla şu kadar okul veya hastane yapılırdı. Demek de yanlıştır.
Örneğin iç borçlar, bir yatırımı finanse etmek için alınmışsa zaten kendi kendini ödeyecektir. Bütçe açığını kapamak için alınmışsa, bu defa bütçe açığının nedenlerine inmek gerekir. Resesyon dönemlerinde bütçe açığının, ekonomide canlanmayı sağlaması daha önemlidir.
Hele hele kamu borcu ile halkın borcunu toplamak, daha da yanlıştır.
Çünkü birisi tüm toplumun, birisi bir kişinin borcudur. Kamu borcunun finansman maliyeti tüm topluma aittir.
Kaldı ki, örneğin tüketici kredilerinde, tüketicinin krediyi nereye kullandığı önemlidir. Evine buzdolabı almışsa, araba almışsa, borcun karşılığı var demektir.