Batı ile ilişkiler, Osmanlıdan beri bazılarımız için hem idealimiz, hem de kızdığımız bir anlayış çerçevesinde olmuştur. Gerçekte batı için aş, nefret demek, kendimizi suçlamak demektir. Çünkü aşk – nefret vazgeçilmez bir ilişkiyi yansıtıyor. Oysa ki batılılaşma bir ideal, bir hedeftir. Bu hedef te her zaman demokrasi ve insan hakları doğrultusunda olmuştur. Bugün, demokrasi ve insan hakları konusunda bizzat Avrupa’da bazı ülkeler yanlış bir çizgide olabilir. Bunlar batı anlamında demokrasi ve insan hakları anlayışı için istisna oluşturuyor.
Batı devletleri ile olan ilişkileri, batılılaşma idealinden ayırmak gerekir. Batı devletleri ile Türkiye’nin tek tek, siyasi ve ekonomik ilişkileri farklı olabilir. Batılı devletlere de Türk toplumu farklı gözle bakabilir. Söz gelimi bugün Türkiye-AB ilişkilerinde, Almanya ve İngiltere’nin tutumu farklıdır.
Geçen sene haziran ayında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılım müzakerelerinde üç yıl aradan sonra yeni fasıl açılmasına diğer ülkelerin evet demesine rağmen Almanya ve Hollanda rezerv koydu. Buna karşılık 2012 sonunda İngiltere’nin Avrupa’dan sorumlu Bakanı David Lidington, “İzlanda ve Türkiye’nin üyeliğini desteklemekteyiz. Bu üyeliğin Avrupa’nın güvenlik ve istikrarına katkısı olacağına inanıyoruz” diye Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemişti.
Bunlara rağmen toplum Almanya ve İngiltere’yi, bu günkü tutumu ile değil, geçmişte tarihi süreç içinde değerlendiriyor.
İngiltere, tarihte başka ülkeleri ve milletleri sömürü ve istismar düzeni üstüne kurulu bir zenginlik anlayışında olmuştur. Bunun içindir ki, Birinci Dünya Savaşında Arapları Osmanlıya karşı kışkırtmıştır.
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti, İttifak Devletleri ile müttefik olmuştu. Çanakkale Savaşında ordunun üçte biri Suriye, Filistin, Irak ve Lübnan’dan gelen Arap askerlerden oluşuyordu. Savaş yıllarında Suudi Arapları, Osmanlı’ya karşı savaştılar ve bir bağımsızlık arayışı içine girdiler. Karşı taraf İtilaf Devletleri ile müttefik oldular.
İngilizler Suudileri organize etti. Osmanlıya baş kaldıran Suudiler sonra İngiliz Mandası altına girdi.
İngilizler İstiklal Harbinde de Kafkasya’yı ve özellikle Kars’ı ayırmak için çalışmıştır. İstanbul’un işgali ve Lozan’da da hep karşıt olarak İngilizler baş rolde olmuştur.
Türk toplumunun batılılaşma hedefi, AKP iktidarı tarafından kullanıldı. AKP iktidarı AB hedefine hızlı girdi… Ancak şimdi AB’de siyasi iktidarın gerçek niyeti tartışılıyor. Türkiye’de tek güç olmak yolunda AB’yi ne oranda kullandığı sorgulanıyor.
Ekonomik anlamda ilişkilere gelince… Her ülke ektiğini biçer. Ekonomik ilişkilerde hiçbir ülke, bir başka ülkeyi zorla sömürmüyor. Bugünkü küresel konjonktürde başta kur politikası, sıcak para politikası, ülkelerin sömürülmesinde ön plana çıktı.
Bu anlamda bizde planlamanın rafa kaldırılması, dalgalı kur sistemi, kamu altyapı yatırımlarının ve bankaların yabancıya satılması, Türkiye’yi sömürüye açık bir ekonomi yaptı. Bundan da hem batı, hem doğu ve hem de Arap sermayesi faydalandı.
Söz gelimi, en büyük dış ticaret açığını, Batıya değil, Çin’e karşı veriyoruz. Çin’le olan dış ticarette 19.2 milyar dolarlık açık veriyoruz. Buna karşılık öteden beri dış ticarette en büyük partnerimiz Almanya’ya karşı 9.2 milyar dolar açık veriyoruz.