Bu seçimde, yazılı ve görsel basın sınıfta kaldı…
Bir defa hiç biri seçim sonuçlarını doğru tahmin eden kamuoyu araştırması ve anket yaptıramadı… Hatta seçim sonrasında, bazı medya guruplarının bu anketleri destekledikleri partiyi daha yüksek göstererek yayınladıkları ve böylece rüzgarı o parti lehine çevirdikleri anlaşılıyor.
2009 mahalli idare seçimlerinde de, kamuoyu yoklamalarında aynı manipülasyon yapıldı. Bir televizyonun finanse ettiği bir anket firması, İstanbul’da AKP adayının, oyların yüzde 60’ını alacağını ilan etmişti… Seçim sonunda bu firmanın bu işi paralı yaptığı ortaya çıktı.
İkinci olarak, bazı medya guruplarının taraf oldukları partiler daha az, karşı oldukları partiler daha fazla oy aldılar.
2002 yılındaki genel seçimlerde de, basının büyük kısmı Tayyip Erdoğan’ın karşısında idi… Hatta AKP ve Erdoğan için negatif kampanya açanlar da oldu. Halk tam tersini yaptı, Erdoğan ve AKP kazandı.
Tepki olarak AKP, kamu imkânlarını kullanarak veya yandaşlarına imkân sağlayarak medyanın bir kısmını yanına aldı.
Eğer medya tarafsız olsaydı, AKP bu yola başvurmazdı.
Medya sektörü bunu hep yapıyor… Örneğin patronu banka olan televizyonlar, bankanın hisseleri değerlensin diye borsayı körüklüyor. Sermaye piyasasında bilgi kirliliği yaratıyor. Bunu o kadar agresif bir şekilde yapıyor ki, doğru söyleyenlere yayın yasağı koyuyor.
Ben şahsen, bir televizyonda doğruları söylediğim için, bu sorunu bizzat yaşadım.
Siyaseti dizayn etmek isteyen medya gurupları ise aslında siyasi ortamı kirletiyor. Toplum bu müdahaleleri öğrenince, hem partiler, hem de demokrasi kaybediyor. Oysaki kamuoyu medyanın tarafsız olmasını istiyor… Kendisini doğru bilgilendirmesini istiyor… Siyaseti yönlendirmesini de doğru bulmuyor.
Basın hizmeti, aynen eğitim ve sağlık hizmeti gibi sosyal faydası yüksek olan hizmettir. Başka bir ifade ile yarı- kamusal bir maldır. Zira, örneğin gazete okuyanın bilgi ve kültürü artar… Bilgili ve kültürlü insan da topluma daha yararlı insan olur. Kültür ve bilgi düzeyi yüksek toplumlarda insan ilişkileri daha iyidir. Toplum daha rahat bir toplumdur.
Öte yandan uygulamada, gazetede genel yayın müdürü ile köşe yazarının fonksiyonları ve birikimleri çok farklıdır. Ne yazık ki, genel yayın müdürü olanlar aynı anda köşe yazarlığına da merak sarıyor. Sonuçta hiçbiri doğru dürüst yürümüyor.
Yine, köşe yazarının yorum yapması, muhabirin de haber yazması gerekir… Eğer köşe yazarı kendi köşesinde yalnızca haber yazarsa elmayla armut karışmış olur.
Basında kayırmacılık ta kaliteyi düşürüyor… Bu kayırmacılık ya ilan almak veya dost- ahbap ilişkisi nedeniyle ortaya çıkıyor…
Örneğin bazı büyük tirajlı gazetelerin üç- dört sayfalık ekonomi sayfaları tamamıyla iş adamları ve şirketlere tahsis edilmiş durumdadır. Bu sayfalarda 25 milyon nüfusa ulaşan tarım sektörü, 10 milyon nüfusa ulaşan esnaf kesimi veya işçilerle ilgili haberleri çoğu gün bulamazsınız.
Sonuç, aynı zamanda basının da aleyhine gelişti… Halk gazete ve dergilere güvenmiyor. Bu nedenledir ki tirajlar artmıyor. Örneğin 5 milyon olan toplam günlük gazete tirajı bu gün 4.6 milyona düşmüştür. Kaldı ki, birçok gazete de satılmıyor… Elden ve bedava dağıtılıyor…
Basın hizmetini halk için yapan, Günaydın, Meydan, Gözcü ve Yeniçağ gazetelerinde etkili yazılarıyla halkın takdirini kazanan, 25 yıllık arkadaşım, vefalı insan Behiç Kılıç, hakkın rahmetine kavuşmuştur. Halkımızın başı sağ olsun.