Bundan on sene önce Mayıs 2006 ‘da gazete tirajları toplamı 5 milyon 72 bin iken, bu gün 3 milyon 554 bine düştü.
Görsel medyanın gazete tirajlarını düşüreceği tahmin ediliyordu… Hatta yazılı basının biteceği de öne sürülüyordu… Aslında tiraj kaybı oldu ve fakat gazeteler rafa kalkmadı.
Zira haber veya yorumu okumakla dinlemek farklıdır. Gazetede haber ve yorum okuyanlar takıldıkları noktalarda, gerektiğinde geri dönüp yeniden okuyorlar. Yahut okuduklarının üstünde düşünüp, yeniden devam ediyorlar. Yani bu günkü koşullarda yazılı basının rafa kalkması imkânsızdır.
Ne var ki, Gazete tirajlarının düşmesinin bir nedeni görsel basın ise bir nedeni de kendileridir… Maalesef bazı gazeteciler basını silah olarak kullandı. İş adamlarına para koparmak için şantaj yapanlar oldu. Ben bir bayan gazetecinin, yoktan yere birini karaladığına şahit oldum. Bu gün kendisi sorgulanınca kıyamet koparan bu gibi bazı gazeteciler, geçmişte yanlış ve haksız yere karaladıkları insanları hatırlamalıdır. Bu gibi yanlışları yapanlar toplamda belki yüzde bir-iki gibi düşük oranındaydılar ve fakat çoğunluk bunlarla mücadele etmedi.
Basın tarafsızlığını kaybettikçe, saygınlığını ve etkisini de kaybediyor.
On yıl öncesine kadar basın dördüncü kuvvet olarak tarif ediliyordu. Zira Basın siyasi, sosyal ve ekonomik olaylara yön verme gücüne sahiptir. Gazetelerin bu güce sahip olması için, objektif, tarafsız ve doğru olması ve halkın güveninin kazanmış olmaları gerekiyor… Aksi halde halk güvenmediği basının dediğini yapmaz.
2002 seçimlerinde gazeteler AKP aleyhine kampanya açtı… Buna rağmen halk tam tersini yaptı. Şimdi AKP gazetelerin bir kısmını dolaylı yoldan yanına aldı… Bir kısmını ise TMSF yoluyla el koydu… Bu defa aynı yanılgıya AKP’nin kendisi düştü… Çünkü eninde sonunda halk gazetelerin dediğinin tersini yapacaktır.
Bazı işadamları basını, kamu imkanlarından yararlanmak için, bir güç olarak kullanıyor.
1980 öncesi, bir kısım iş adamları yalnızca kağıt tahsisi almak için gazete çıkarırdı. O zaman tek kağıt üreticisi SEKA idi. Kağıt karaborsadaydı. Hükümetten kağıt tahsisi alanlar, kapının önünde iki, üç kat fiyatına satarlardı.
Bu günde basını kamu ihalelerini almak, kamu imkânlarından yararlanmak ve diğer işlerinin önünü açmak için kullanan sermaye sahipleri var. Elbette bu durumda tarafsız bir basın beklemek imkânsız olacaktır.
Basında karlılıktan önce kalite gelmelidir.
Bir gazetede genel yayın müdürü ile köşe yazarının fonksiyonları ve birikimleri çok farklıdır. Ne yazık ki, genel yayın müdürü olan aynı anda köşe yazarlığına da merak sarıyor. Sonuçta hiçbiri doğru dürüst yürümüyor.
Köşe yazarının yorum yapması, muhabirin de haber yazması gerekir… Eğer köşe yazan, kendi köşesinde haber yazarsa elmayla armut karışmış olur.
Basında kayırmacılık ta kaliteyi düşürüyor… Bu kayırmacılık ya ilan almak veya dost- ahbap ilişkisi nedeniyle ortaya çıkıyor…
Örneğin bazı büyük tirajlı gazetelerin üç- dört sayfalık ekonomi sayfaları tamamıyla iş adamları ve şirketlere tahsis edilmiş durumdadır. Bu sayfalarda 25 milyon nüfusa ulaşan tarım sektörü veya 10 milyon nüfusa ulaşan esnaf kesimi veya işçilerle ilgili haberleri çoğu gün bulamazsınız.
Basın aynen eğitim ve sağlık gibi, dış faydası olan yarı kamusal nitelikte bir maldır. İstismar edilince tüm topluma zarar veriyor. Bu nedenle aynen siyasette olduğu gibi basında da yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır.