BASIN İSTİSMARI

Basın kanununun 3 maddesine göre  ‘’ Basın özgürdür. ‘’  Ancak bu özgürlük her özgürlükte olduğu gibi sonsuz değildir. Üçüncü kişileri korumak, kamu düzenini sağlamak için,  bu özgürlükler kısıtlanabiliyor.

 

Türkiye de basın özgürlüğü hem patronlar tarafından, hem de Hükümet tarafından istismar ediliyor.

 

Patronlar basını, basın dışındaki işlerini yürütmek için kullanıyor. Bunun için, yanlı davranıyor. Çalışanlar özgür yazıp, çizemiyor.

 

Köşe yazdığım için bu sorunu çok sık yaşadım. 1988 yılında, Günaydın gurubu içinde çıkan, Gölge Adam gazetesinde köşe yazıyordum. Muhalefet ettiğim için, gazetenin genel yayın yönetmeni, baskı altında olduğunu söyledi. Ben de yazmayı bıraktım. Sonradan Rahmetli Özal’ın bir konuşmasında baskı yapanın kendisi olduğunu öğrendim.

 

 

 

Son bir deneyimi, ‘’Gözcü‘’ gazetesi vesilesiyle yaşadım. Gözcü de ‘’Cebimizdeki El‘’ başlığı ile günlük köşe yazardım. Ancak AKP iktidarına muhalif yazılarım vardı. Gazetenin genel yayın yönetmeni Rahmi Turan, basın özgürlüğüne önem verenlerin başında gelen bir insandı. Gözcü de çok satan ve karlı bir gazete idi. Gazete sahibi gazeteyi kapattı. Gazete sahibinin Hükümetin baskısıyla ve Rahmi Turan’ın taviz vermeyeceğini bildiği için, gazeteyi kapattığına inanıyorum.

 

Başbakan, ramazanda basına yemek verdi. Bu yemeği, Başbakanlık bütçesinden ve devlete ait Dolmabahçe sarayında verdi. AKP genel başkanı olarak veya kendi adına vermedi.

 

Devletin kaynaklarını kullandığı için, hangi gazeteyi davet edeceği konusunda belirli kriterler getirmek zorundaydı. Ne yazık ki keyfi davrandı…  Yeni Çağ gazetesini davet etmedi. Yeni Çağ’dan trajı daha düşük olan gazeteleri, örneğin, Vakit, Milli gazete, taraf, Bugün, Yeni Asya gazeteleri temsilcilerini davet etti. Yani Çağı davet etmedi. O kadar ki Yeni Çağ’ ın trajı, davet edilen bir gazetenin tirajının tam 5.5 katı idi.

 

Başbakanın halkın vergilerini kendi tercihleri doğrultusunda kullanması doğru bir uygulama değildir.

 

Diğer taraftan, AKP iktidarının yandaş medya oluşturma çabaları açık-seçik görülüyor. Örneğin, Sabah gazetesinin satışı sırasında, Başbakanın damadının yönetici olduğu şirkete, Halk Bankası ve Vakıflar Bankasının 750 milyon lira kredi vermesi, kamuoyunda uzun süre tartışıldı.

 

Basın kanunu 19 maddesinde “Hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, cumhuriyet savcısı hakimi veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini yayınlayan kimse” nin 2 bin ile 50 bin lira arasında ağır para cezası ile cezalandırılacağı yazılıdır.

 

Oysa ki, kamu oyuna ‘ıslak imza’ şeklinde yansıyan olayın 19. maddeye uygun soruşturması tamamlanmadan, önce Taraf Gazetesinde manşetten verildiğini gördük.

 

Yine önceki gün basında bir ihbar mektubu yayınlandı… Savcı Turan Çelikkan’ da “bize henüz böyle bir haber gelmedi” dedi.

 

Bu gerçekler karşısında basın savcısı harekete geçmiş olsa gerektir. Ancak hükümet ve özellikle Adalet Bakanlığının Basın Kanunu 19. maddesinin çiğnenmesi karşısında ne yaptığını da kamuoyu merak etmektedir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir