SEKA, kağıt fabrikaları 2003 yılında özelleşti. 2000’li yıllara kadar tüm siyasi iktidarlar SEKA’yı kullandı. Özellikle 1980’li yıllara kadar , kağıt ithalatının sınırlı ve pahalı olması nedeniyle , SEKA’ dan gazetelere kağıt tahsisi yapılırdı. Bu tahsisleri ilgili bakanlık verirdi. Piyasada kağıt karaborsa olduğu için Tahsisli kağıtların piyasa değeri birkaç kat daha fazla idi. Bu nedenle kağıt tahsisi alan gazeteler , bir kısmını kapının önünde satardı. Yandaş gazeteler daha yüksek tahsisler alırdı. Yada tahsis alabilmek için gazeteler yandaş oldurdu. 1980 den sonra kağıt ithalatı serbest bırakılınca kağıt tahsisleri de kalktı.
30 yıldan beridir ekonomi köşe yazıları yazarım. Her zaman , Medya sahiplerinin başka iş yapmalarının yanlış olduğunu söyledim. Medya halkın sesidir. Eğer iktidarın borazanı olursa halkı yanlış yönlendirir, halkın siyasi tercihlerini etkiler ve toplumun rasyonel tercihlerini engeller.
Bankaların Medya sahibi olması ise , piyasaya saatli bomba koymaktır. Bu yanlışı siyasi iktidarların yasa yoluyla engellemesi gerekir. Ancak bankaların siyasi iktidarları etkileme gücü Medya ile birleşince , bu güne kadar hiçbir siyasi iktidar bu düzenlemeyi göze alamadı.
Bankaların yüksek paralar ödeyerek Medya kurmasının asıl nedeni de kar etmek değil, siyasi iktidarları etkileyerek çıkar sağlamaktır. Bu ilişkinin ne kadar yanlış olduğunu Gezi parkı olayları bir daha ortaya koydu.
Gezi protestolarının İlk günlerinde , on binlerce kişi yandan iktidarı protesto ederken, bir yandan da yandaş medyaya tepki gösterdi. Bu ilk günlerde Uluslararası haber kanalları BBC ve CNN gibi kuruluşlar saatlerce canlı yayın yaparken, NTV, Habertürk ve CNN Türk gibi yerli haber kanalları, ekranlarından yemek programı, alakasız tartışma programları ve belgesel yayınlayınca, hem halkın hem de firmaların hedefi haline geldi. Halk olayları görmezden gelen NTV’nin canlı yayın aracına saldırdı. Türkiye’nin marka değeri yüksek firmalar, özellikle Doğuş Grubu bünyesindeki kanallardan reklamlarını çekmeye başladılar. Yetmedi , NTV ‘ ile aynı guruptaki Garanti Bankasının Zincirlikuyu’daki genel müdürlük binası önünde bir gurup eylem yaptı. 1500 kart iptal edildi. Bankadan 100 milyon lira çekildi. Bu defa paniye kapılan Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen ‘’ “Ben Gezi eyleminin yanındayım. Ben de çapulcuyum” demek zorunda kaldı. NTV’ de tavır değiştirdi. Bu defa Başbakan ,’’Bir bankanın genel müdürü çıkıp’ta bu vandalizmi organize edenlerin yanında olduğunu söylerse , bunlar karşısında bizi bulacaktır.’’ diye tepki gösterdi.
Yani , Garanti Bankası da NTV’ de , iki arada bir derede kaldılar. Garanti bankası güven kaybetti. NTV’ de artık halkın gözüne girmek için daha çok harcama yapmak zorunda kaldı. Hükümet ise , halka rağmen yandaş medya oluşturmanın ne kadar yanlış olduğunu gördü ve belki artık bundan sonra Bankaların medya sahibi olmasını önleyecek yasa tasarılarını hazırlar.
Başbakan ve Hükümet faiz lobisinden şikayet etmek yerine , bankaların tüketiciyi açıkça sömürmesini önleyecek yasa tasarıları hazırlasınlar. Söz gelimi ,ekonomi Bakanı zafer çağlayan ‘’ Milleti sömürerek askere çocuğuna para gönderenlerden ahlaksız kesinti yapan bankalar var ‘’diyor. Ancak aklına , bu kesintileri dünya standartların uygun hale getirerek, bankaların halkı istismar etmesini önleyici yasa tasarıları hazırlamak gelmiyor.
Merkez Bankası, bankalara yüzde 6.5 ‘ten borç para veriyor. Bu parayı alan bankalar , aynı parayı kredi kartları ile avans şeklinde kredi çeken tüketiciye yüzde 25.44 faizle satıyor. Merkez Bankası demiyor ki , Benden yüzde 6.5 ‘e aldığın krediyi , halka nasıl yüzde 400 karla satıyorsun ? Yüzde 50 karla satsan bile , piyasa şartlarına göre yüksek karlar sağlarsın. Demiyor ki neden benden aldığın parayı ,Tefeci faizi ile spekülatif karlarla satarak tüketiciyi istismar ediyorsun ?
Bankacılık bir devlet imtiyazıdır. Şartları da devlet adına Siyasi iktidar koyar. İşine geldiğinde bankaları göklere çıkaran , işine gelmeyince onlara faiz lobisi diyen iktidarların mumu da ancak yatsıya kadar yanar.