Festivaller, bir yörenin üretim ve el sanatları gibi ticari imkanlarını, turistik ve tarihi değerlerini tanıtmakta çok yararlı bir organizasyondur… Bu organizasyonları genellikle mahallinde belediyeler ve gönüllü kuruluşlar yapar.
Örneğin , 6-7 ağutos Pazar günü yapılacak Ardahan bal festivali, Türkiye ‘nin bal sorunu yaşadığı bir sırada organize edilmiştir..
Bal ihracatında bir çok ülke ile sorun yaşadık .. Daha geçen hafta, Fransa ‘’şeker bazlı ‘’ diyerek bal ihracatını durdurdu..
Bal kalitesi ile ilgili iddialar, Türkiye’de bal üretimini riske sokmuştur..
Bu anlamda , Ardahan bal festivali hem olayın tartışılmasına , hem de üreticinin kendi sorununa sahip çıkmasına neden olacaktır.. Zira Ardahan yöresinde Kafkas tipi özel arı mevcuttur..Kaliteli bal üretimi için çok uygun çiçek yapısı vardır.. Ve Bal üretimi yörenin kalkınmasına önemli katkı yapabilir..
Aslında bu gibi potansiyel imkanlarımızın devlet tarafından korunması gerekir.. Ne var ki Türkiye’nin bir tarım politikası yoktur.. Eksik veya yanlış tır demiyorum.. Maalesef yoktur. Oysa tarım sektörü nüfusun yüzde kırkını barındırıyor..Buna karşılık Tarım sektörünün Gayri Safi yurtiçi Hasıladaki payı yüzde 13 ‘e gerilemiş bulunmaktadır.
Gıda sektörü stratejik bir sektördür. Beslenme, gelecek nesillerin belirleyici unsurudur.. Eğitim ve sağlık ile birlikte beslenme de İktisadi kalkınmada yeni neslin başarı şansını tayin eden faktörlerden birisi olacaktır. Kaldı ki , beslenme ile sağlık arasında da doğrudan bir ilişki vardır.
Avrupa birliği başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler ilaçsız, hormonsuz ve doğal ürünlerin üretimine yan “ekolojik tarıma” ağırlık veriyor. Bu fırsattan yararlanması gereken ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ekolojik tarıma uygun arazi ve potansiyel en fazla Türkiye ‘de var.. Gel gör ki , Türkiye henüz bu işin farkında değil.
Örneğin bilhassa hayvancılıkta ve ette “Gıda kodeksi” uygulanmadığı için ihracat yapılamıyor. Tarım bakanlığının takip edip çıkarması gerekirken şimdiye kadar gıda kodeksi çıkarılmadı.
Birkaç yıl önceye kadar tarım sektörü, siyasi kaygılarla desteklendi. İhtiyaç fazlası tütün ve çay ekildi. Devlet bu ürünleri topladı.. Bir kısmını yaktı. Buna karşılık hayvancılık destek görmedi. Örneğin, 2001 yılında tarla ürünlerine verilen destek yüzde 63.7 oranında arttı. Buna karşılık hayvancılığa verilen destekler yalnızca yüzde 28 arttı.. O yıl tüketici fiyatları yüzde 65 oldu.. Bu demektir ki hayvancılığa verilen destek reel anlamda yüzde 33 geriledi. Oysa Avrupa da et ve süt en fazla destek gören ürünlerdir.
Bu yanlış politikalar sonucu doğu Anadolu için en önemli sektör olan hayvancılık sektörü geriledi.
Türkiye çok farklı iklimlere ve farklı ürünlere sahiptir. Bal üretiminde dünyada dördüncü ülkeyiz. Önemli bir ihracat potansiyeline sahibiz… Ne yazık ki bu potansiyeli kullanamıyoruz..
Örneğin Ardahan balından dünyanın haberi yoktur..
Eğer çalışırsak bal üretiminde Dünyada bir numara da olabiliriz.. Olmamız için bal üretimini halka öğretmeliyiz. Bal üretimine standartlar getirmeliyiz..
Bal yalnızca küçük bir örnek… Bal gibi şarap üretiminde de söz sahibi olabiliriz. Hormonsuz meyvede de… Özetle sahip olduğumuz özel ürünler saymakla bitmez.
Ne var ki bu imkanları değerlendirmek amatörce olmaz. Mevcut mevzuat çerçevesinde de olmaz. Önce Mevzuat altyapısını getirmeliyiz… Bu çözüm de hükümetin elindedir. Daha da önemlisi önce bir tarım politikamız olacak ki, bu gibi mikro çözümleri de bu politika içinde bulalım.