Başbakanın kendine göre bir ekonomi dünyası var… Canı istediği zaman ekonomi biliminde kurallaşmış bin yıllık birikimleri, canı istediğinde ekonomi bilimini bir kenara atabiliyor… Kendine özgü kurallar, ekonomi kanunları oluşturabiliyor.
Ne var ki her konuştuğunda, örneğin enflasyonu, hayat pahalılığını zeytinyağı ve tuvalet kağıdı fiyatlarına bağlayacak kadar da açık veriyor.
Başbakan diyor ki; “Vatandaş zeytinyağını 4 yıl önceki fiyattan alıyor… Hükümet enflasyonu önleme konusunda kararlıdır”.
Öte yandan dünyanın ve Türkiye’nin en önemli ekonomik sorunu işsizliktir. Bu sorunu bütün dünya kabul ediyor… İşsizlik nasıl çözülür üstüne, birçok uluslararası kuruluş çalışıyor. Bizim başbakan “işsizlik sunidir” diyor.
Türkiye’de fiili işsiz sayısı 6 milyon dolayındadır. Bu sayı, yazın 500 bin kadar azalıyor… Kışın yeniden artıyor…
Örneğin TÜİK’in hesapladığı ve bu sene kışın yüzde 14 olan işsizlik oranının, yazın yüzde 12’ye kadar düşeceği tahmin ediliyor… Ancak önemli olan yıl ortalaması işsizliktir… 2010 yılı ortalama işsizlik oranının yüzde 13’ten aşağı düşme olasılığı yoktur.
Başbakan kışın konuşmuyor… Yaza yakın “yazın işsizlik azalacak” diyor.
Yıllardır işsiz olan insanları düşünün… Başbakanın, işsizliği çözmek için gerekli önlemleri söylemek yerine, işsizliği hafife almasının bu işsizler üzerinde nasıl bir etki yapacağını düşünün… İşsiz ve aç insanlar Başbakanın işsizliği hafife almasını, kendileri ile alay edilmiş olarak algılıyorlar.
Milliyet gazetesi, Başbakanın zeytinyağı muhabbetinden sonra bazı mallarda 2006 ve 2010 fiyatlarını çıkarmış… Gerçekten zeytinyağı fiyatları 4 yıl önceye göre yüzde -4.2 düşmüş. Tuvalet kağıdı fiyatları da yüzde 50.4 oranında düşmüş.
Zeytinyağı ve tuvalet kağıdı, halkın harcamaları içinde yüzde birin çok altında kalıyor… Buna karşılık halkın, gelirinin yüzde 90’ını oluşturan kiralar ve gıda fiyatları yüzde 50 ile yüzde 150 arasında artmış.
Örneğin, son dört yılda, ekmek yüzde 56.9, et yüzde 100.4, beyaz peynir yüzde 172,3 ve pirinç yüzde 59.7 oranında artmış . Kiralar ise yüzde 52.1 oranında artmış.
Bu demektir ki mutfak enflasyonu daha yüksek olmuş. Halkın geçimi zorlaşmış.
Halk için önemli olan satın alma gücüdür… Örneğin 2006 yılında 25 liraya 2 kilo et alıyordunuz… Şimdi aynı paraya bir kilo et alıyorsunuz… Eğer 4 yıl önce 1000 lira olan maaşınız, şimdi 2000 liraya çıktı ise sorun yok demektir. Çıkmadıysa satın alma gücünüz azalmış demektir.
2003 temel yıla göre, 2003 yılı Haziran ayında TÜFE endeksi 129.72 iken, 2010 yılı Haziran ayında 177.04 olmuş. Yani 4 yılda TÜFE olarak enflasyon oranı yüzde 36.5 olmuş. Eğer memur maaşları yalnızca enflasyon oranında arttı ise demek ki memur artık maaşı ile daha az ekmek, daha az et, daha az peynir ve daha az pirinç alacaktır.
Kirası maaşı içinde daha fazla yer tutmuştur.
Başka bir ifade ile gıda olarak, kira olarak, halkın satın alma gücü düştü. Yalnızca zeytinyağı ile iş olmuyor… Tüketici zeytinyağı olarak, 4 yıl önce bir kilo zeytinyağı alıyor idiyse, fiyatı yüzde 4 düştüğü için şimdi bir kilo 40 gram zeytinyağı alacak.
Hani ekmeği zeytinyağına batırıp yese, yine zararlı çıkacak, çünkü son dört yılda zeytinyağının yüzde 4 gerilemesine karşı ekmek fiyatı yüzde 56 arttı.
Aslında fiyat istikrarı, tasarruf, yatırım kararları, vadeli ticaret, piyasa istikrarı açısından önemlidir. Memur ve işçiler açısından ve sabit gelirliler açısından ise gelir enflasyon kadar artmaz ise büyümeden pay verilmez ise bu kesimin diğer kesimlere göre mutlak ve nispi anlamda satın alma gücünün düşmesine, sonuçta fakirleşmeye neden olur.
Başbakanın belagatı var… Ancak bu belegatın içeriği, boş olmanın ötesinde tamamıyla yanlıştır.