Buzdağının (aysberg) suyun üstünde kalıp, görünen kısmı çok küçük bir kısmıdır… Daha büyük kısmı görünmez. Şimdi kul hakkı olarak verilen örnekler de buna benzemektedir.
Bir ülkede uygulanmakta olan iktisat politikaları, ülkenin kaynaklarını başka ülkelere, bile- bile veya nasıl olsa halk anlamıyor diye önem verilmeyerek aktarılıyor ise gerçekte bu uygulamalar 72 milyon insanın ve henüz doğmamış olanların hakkını başkalarına yedirmektir. Erdoğan’ın saati ve villası bunların yanında solda sıfır kalır. 1) Örneğin, Türkiye’de yıllarca Türkiye’de yerleşiklerin parasından vergi alındı… Yabancının sıcak parasından alınmadı. Bu nedenle Türkiye sıcak para cenneti oldu. Sıcak para borsada kazandığını her yıl dışarı çıkardı. Kendisi çıkarken de dövizi getirdiği kurdan aldı, götürdü.
Bu yolla ve bazı altyapı yatırımlarının ve bankaların yabancıya satılması nedeniyle yurt dışına her yıl aşağı yukarı 10 milyar dolar çıkıyor. Bu sene ilk 6 ayda çıkan 5 milyar dolardır. Bu çıkan para, iktidarın sıcak para politikasından ve günü kurtarmak için kamu altyapı yatırımlarını yabancılara satmasından ileri geliyor. Hem varlığımız, hem de dövizimiz gidiyor.
2) Sıcak para ve Merkez Bankası’nın enflasyonu frenlemek için uyguladığı politikalar, kurların düşük kalmasına neden oldu. Türkiye’nin rekabet gücü düştü. Bu nedenle ülkemiz AKP iktidarında cari açık vermeye başladı. 2010 yılında beklenen cari açık 42 milyar dolardır. Bu açık içinde dış borç faizi ve kâr transferi de vardır. Ancak asıl dış açık düşük kurdan dolayı ithalatın daha hızlı, ihracatın daha yavaş artmasından ileri geldi.
Sonuçta, AKP iktidarında Türkiye 180 milyar dolar cari açık vermiş oluyor… Yani ülkeden kaynak çıkışı oluyor. Cari açığı da borçla veya malımızı mülkümüzü satarak kapatıyoruz.
Özet olarak car açık hepimizin açığı… Hepimizin kan kaybıdır .. Bu kaybı hükümetin uyguladığı sıcak para ve düşük kur politikası nedeniyle veriyoruz.
Açık nedeniyle alınan borçlar da, hepimizin borcudur… Çünkü dış borç ister özel sektörün, isterse devletin olsun, ödenince hem döviz gerekiyor, hem de yurt dışına kaynak çıkışı oluyor. Üstelik bu dış borçlarla altyapı veya fabrika yapmadık. Açık kapattık.
3) Dış borçlanmanın ve sıcak para girişinin de bir sonu var… Dış borçlanma ve sıcak para çıkışı durunca, kâr ve faiz çıkışı da devam edeceğinden, Türkiye’den net kaynak çıkışı olacaktır. Net kaynak çıkışı düşük büyüme ve fakirleşme demektir… Bu şartlarda AKP hükümeti gelecek nesillerin hakkını yemiş olmuyor mu?
4) 2002 yılında kamu borç stoku 234 milyar lira iken, 2010 yılı temmuz ayında 458.2 milyar liraya çıktı. Yani borç ikiye katlandı. Bu borcu vatandaş vergileriyle ödeyecek. Bu borç, henüz doğmamış olanların da borcudur. Her doğan bebek, 6 bin 361 lira borçla doğuyor. Üstelik bu borçlanma ile yeni yatırım yapılmadı. Eğer yeni yatırım yapılsaydı, gelecek kuşaklar da bundan yararlanacaktı. Bu borçla açıklar kapatıldı. Yani hükümetin bu günkü hovardalığının cezasını henüz doğmamış insanlar çekiyor… Bundan büyük kul hakkı yemek olur mu?
5) AKP iktidarında Türkiye’nin uluslararası yatırım pozisyon açığı 295 milyar dolara çıktı.
ULUSLAR ARASI YATIRIM POZİSYONU
AKTİFLER…………………………165.9 MİLYAR DOLAR
Yurt dışında doğrudan yatırımlar……………………23.3
Diğer yatırımlar…………………………………………..65.2
Portföy yatırımları…………………………………………1.7
Rezerv varlıklar…………………………………………..75.6
YÜKÜMLÜLÜKLER………………..1.0 MİLYAR DOLAR
Yurt içinde doğrudan yatırımlar……………………142.6
Portföy yatırımları ………………………………………96.9
Diğer yatırımlar…………………………………………221.4
Yatırım pozisyonu açığı………………..295.1 milyar dolar
Yurtiçinde yatırımlara sattığımız şirket ve bankalar ve kamu altyapı yatırımları dahildir. Portföy yatırımları borsadaki sıcak paradır. Diğer yatırımlar, krediler ve borçlardır.
Türkiye’de siyasi bir sorun olursa, yükümlülük olarak giren kalemlerin çıkışı, ekonomiyi allak bullak eder.