ALTIN YUMURTLAYAN TAVUĞU KESİYORUZ

Yılbaşından bugüne kadar turizm sektöründe sayısı 30’u bulan beş yıldızlı turistik otel el değiştirdi. Bu otellerin çoğu, 1985 ve sonrası Rahmetli Özal’ın turizm hamlesi ile özel sektöre tahsis edilen kamu arazilerinde yapılan otellerdir.

 

O zaman bu oteller, atıl duran arazilerde özel sektör lehine 49 yıllığına irtifak hakkı tesis edilerek yapıldı. Bugün, Türkiye’nin 25 milyar doları geçen yıllık turizm geliri bu projeler sayesinde sağlanıyor. Şimdilerde ise söz konusu arazilere 49 değil, 25 veya 29 yıl için irtifak hakkı tesis ediliyor.

 

 

 

Sistem olarak, tahsis edilen kamu arsa ve arazilerinde yapılan yatırımlar söz konusu irtifak hakkı sona erince tamamıyla devlete kalıyor. Devlet bu yatırımları elbette ki mevcut yatırımları ile yani arsa kirasından daha yüksek kiralarla yeniden ve ihale ile kiralamaktadır.   

 

Ancak, bu otellerin zor durumda kalması ve çoğunun yabancı sermayeli şirketlere satılmasının nedenlerinin başında, bürokrasi geliyor.

 

Bu otellerin imar planları o zamanlar yalnızca Turizm Bakanlığı tarafından yapılırdı. Turizm Bakanlığı turizm bölgeleri tespit ve ilan etmişti. İrtifak hakkı tesisi de Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından yapılırdı. Eğer tahsis edilen arsa ile ihtilaf varsa veya içinde başka arsa varsa, bu sorunları Turizm Bakanlığı çözerdi. Kısaca, yatırımcı ne yapacağını bilirdi.

 

Bugün ise aynı alanlarda imar kargaşası var.  Bazıları SİT alanı, bazıları Özel Çevre, bazısı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bazıları Büyükşehirler ile yerel belediyeler, diğer bir kısmı da TOKİ yetkileri içinde kaldı.

 

Ayrıca tahsis edilecek alanların tahsis işleminin de bazısını Milli Emlak, bazısını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapıyor.

 

Daha da önemlisi bu alanlarda irtifak hakkı ödemelerinde birdenbire, söz konusu alanlarda hiç yatırım yokmuş gibi ve de bu yatırımlar sonunda devlete kalmayacakmış gibi, “rayiç kira bedeli uyguluyoruz” adı altında kiraların beş on kat artırıldığını görüyoruz. O kadar ki bu artış otelleri ve turizm yatırımlarını zor duruma sokuyor.

 

İlgili kamu kurumları ve Maliye turizm olayına at gözlüğü ile bakıyor.   Bugün daha çok kira alarak bütçe açığını düşürmeyi hedef alıyor.  Ama madalyonun arkasını görmüyor.  Aslında ise turizm yatırımları baltalanıyor. Yani Türkiye’nin altın yumurtlayan tek tavuğunu kesiyoruz.

 

Döviz halen Türkiye’nin yumuşak karnıdır. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişinin azalması karşısında her zamankinden daha fazla dövize ihtiyacımız var. Kaldı ki, yatırımların düşmesi, turizm gelirinin azalması bu defa vergi kaybına da yol açıyor. Dahası sektörün istihdam kapasitesi de düşüyor ve işsiz sayısı artıyor.

 

Maalesef yalnızca bütçe açığını kapatmak günübirlik hesaplardır, iktisat politikası ve toplumsal refah açısından rasyonel değildir.

 

Öte yandan turizm sektörü ideolojinin de kurbanı oldu. Çin Büyükelçisi, Türkiye‘deki protestolar yüzünden Çinlilerin Türkiye‘ye gelmekten vazgeçtiğini açıkladı.

 

Bir kısım Belediyeler de turizme ideolojik bakıyor. Söz gelimi, içki ruhsatı için sürekli sıkıntı çıkarıyorlar. Yetmedi şarap üstünden alınan maktu ÖTV de arttırıldı.

 

İç tehditler yetmiyormuş gibi, Ortadoğu ve Rusya krizleri de turizmi vurdu.

 

Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği Rus turistlerin azalmasının sektörde istihdamda düşme yarattığını açıkladı.

 

Sonuç olarak, turizm politikası bürokrasinin insafına bırakılmayacak kadar önemli, ideolojiye de kurban edilmeyecek kadar gerekli bir sektördür.  Artık turizm politikasına daha geniş bir perspektiften bakmanın zamanı geldi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir