Dünya ekonomik krizi, devlet-piyasa dengesinin bozulması, piyasanın spekülatif yapı kazanması ve finans sektörünün aşırı balon yapması neticesinde oldu.
Türkiye’de bu krizin daha ağır yaşaması ise AKP hükümetinin dış açığa ve borçlanmaya dayanan büyüme politikaları nedeniyle oldu.
Şimdi Türkiye’nin krizden çıkması ve kendi ayakları üstünde durabilmesi için AKP hükümetinin bu güne kadar yaptığı yanlışlardan ve özellikle krizi önemsemez tutumundan vazgeçmesi gerekir.
Kısa sürede, hem kısa vadeli bir çıkış programı, hem de uzun vadeli bir yapısal dönüşüm programı yapması gerekir.
Bu çerçevede devlet- piyasa dengesini yeniden kurması, devletin piyasayı rekabete açacak önlemleri alması gerekir.
Devleti de yeniden yapılandırıp altyapı yatırımlarını artırması gerekir.
Bankaların, kredi kanallarını açması, hazinenin iç tasarruflara adeta el koyar gibi kullanmasının önlenmesi gerekir.
Bunları yapmak için gerçekleri gizlemek veya gerçekleri saptırmak hükümeti daha çok zora sokacaktır.
Örneğin, dün sabah, TRT-TÜRK’ te, yüzde 13.8 ‘lik negatif büyüme için benden sonra konuşan AKP temsilcisi milletvekili arkadaşım, Hükümetin gerekli önlemleri aldığını, buna rağmen negatif büyümenin küresel kriz nedeniyle yaşandığını, Ukrayna ve Letonya da negatif daha fazla küçülme yaşandığını ve nihayet birinci çeyrekteki bu küçülmenin bir resesyon olmadığını, ikinci çeyrekte ekonominin canlanmaya başladığını ve en kötüsünün geride kaldığını açıkladı.
Aşağı yukarıda Hükümette aynı çizgide konuşuyor.
Bir defa, Türkiye’yi Letonya ve Estonya ile karşılaştırmak doğru değil. Türkiye’ yi 2009 ilk çeyreği için bizim gibi gelişmekte olan, Meksika’ nın yüzde – 8.2, Güney Kore’nin -4.2 küçülmesi ve Arjantin’in yüzde 2, Mısır’ın yüzde 4.3 büyümesi ile karşılaştırmak gerekir. Bu doğru bakış içinde Türkiye kendine benzer ülkeler içinde Ekonomisi en fazla küçülen ülke oldu.
Resesyon, iki dönem üst üste eksi büyüme halinde doğrudur, sözüne karşı ise galiba AKP iktidarı 2008 IV çeyreği ile 2009 ilk çeyreğini birbiri arkasına gelen çeyrekler olarak kabul etmiyor… Veya 2008 son çeyreğinde Türkiye’nin yüzde -6.2 oranında küçüldüğünü umuyor.
En kötüsü geride kaldı demekte bir sorumsuzluğu ifade ediyor.
Çünkü bu kadar küçülme bir daha yaşanmasa bile, ekonomik ve sosyal yapıda getirdiği tahribatlar devam edecektir.
Bir defa 6 milyon 300 bin işsizin geride kalması söz konusu olamaz… İşsiz sayısını kriz öncesi düzeyine getirmek için daha uzun zaman gerekir.
Bu gün bankacılık sistemi ve Merkez bankası üretim ve tüketim önünde önemli birer engeldir. Bankalar ucuza kullandıkları MB kaynaklarını ve yüzde 10’un altında faiz vererek kullandıkları mevduatı, hazineye vermeyi tercih ediyor. Üretime gelince pahalı kredi veriyor… Veya vermiyorlar. Merkez bankası kredi kartı faizini yüzde 52 olarak tayin etmesi tüketim talebini düşürüyor.
Daha önemlisi, bankalar toplam 2.744 gayrimenkulu, 51 fabrikayı satışa çıkardı. Bunların yeniden üretime sokulması için uzun zaman gerekir.
Bankaların ve merkez bankası sisteminin değişmesini hem AKP yapmaz… Hem de yapılırsa da bir intibak süresi gerekir.
Acaba neden İktidar ekonomik kriz gerçeğini devamlı saklamaya çalışıyor? Bilmiyorsa yaşıyor… Yoksa Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan’ ın söylediği gibi gerçekten kriz Başbakanı teğet mi geçiyor?