Dünya ekonomik forumu küresel rekabet raporuna göre, Türkiye Makro ekonomik istikrar açısından, dünyada 117 ülke içinde 111 sırada yer alıyor. Yani rapora göre Türkiye resmen dünyanın en istikrarsız ekonomisidir. Sıralamaya yeni giren, katar, Kuveyt gibi ülkelerde makro ekonomik istikrar, bizden daha iyidir.
Yine aynı rapora göre, makro ekonomik ortam sıralamasında da Türkiye bu 117 ülke içinde sonlara yakın olan 87. sırada yer aldı. Oysa geçen sene 84.sıradaydı. Yani Türkiye‘de makro ekonomik ortam geçen seneye göre bozuldu.
Bu gerçeklere rağmen, siyasi iktidar rakamlara takla attırarak, yanlış ilişkileri doğru göstererek, ekonomide pembe tablo çizmeye çalışıyor. AB’yi de beklentileri olumlu yönetmek için bir araç olarak kullanıyor. Bu yolla riskleri ertelemek istiyor.
Hükümetin AB’yi gizli çıpa olarak kullanmak istemesi, Türkiye‘nin daha kişilikli bir dış politika uygulamasını önlemektedir. AB’de bu nedenle hükümetin blöflerine aldırmıyor.
AB’ye gelince AB’de Türkiye yi elinden kaçırmak istemiyor.
– Bir… Türkiye tam üye olsa, AB Türkiye ye yardım etmek zorunda kalacaktır.
– İki… Türkiye‘nin bugünkü pozisyonda kalması AB’nin işine gelir… Çünkü AB bugünkü pozisyonda Türkiye ile ticari ilişkilerinden karlı çıkıyor… Örneğin, 2001 yılından temmuz 2005 ayına kadar, yani 4 yıl 7 ay içinde, 106.2 milyar dolar dış ticaret açığı vermiş… Dış ticaretimizin yarısı Avrupa Birliği iledir… Demek ki AB ile yaptığımız dış ticarette aşağı yukarı 53 milyar dolar kaybetmiş.. Bizim kaybımız bu 53 milyar dolar, AB’nin kazancıdır. AB bu kazancını bizi üye alarak neden kaybetsin?
– Üç… Türkiye’de faiz-kur makasından yararlanarak AB’nin kısa vadeli sermayesi (sıcak para), borsadan bir yılda yüzde 60 kar sağlıyor.
– Dört… Türkiye son 5 yılda , 55.8 milyar dolar cari açık verdi… Bunun bir kısmını yüksek faiz vererek dış borçla kapattı… AB bulamayacağı faizi Türkiye’den alıyor…
AB’nin statükoyu koruma isteği, müzakere çerçeve belgesinden görülebilir. Bu belgenin birinci maddesi, “Türkiye üyelik müzakerelerini yerine getirmezse, AB’ye sıkı sıkıya bağlı olmalıdır’’ diyor. Sıkı bağ dediği, imtiyazlı ortaklıktır.
Yine aynı belgenin onuncu maddeside AB‘nin Türkiye’yi yerinde tutmak istediğini göstermektedir. Zira bu madde de “serbest dolaşım yapısal mali yardım, tarım alanında kısıtlamalar uygulanabilir” denilmektedir.
Benzer şekilde AB’nin hazmetme kapasitesinden bahsedilmektedir.
Politikayı yöneten konsey olduğu için, AB parlamentosu bu hesapları yapamıyor. Eğer yapsaydı, önceki oylamada evet oylarının gösteri merkezi haline gelen AB parlamentosu bu defa “Ermeni Soykırımını” engel olarak koymazdı.
Avrupa parlamentosunun engelleyici yetkisi yok… Ancak Avrupa kamu oyunu etkiliyor… Bu yolla konsey içinde bir referans oluyor… Referandum sonrası Fransa‘da örneğini gördük… Hiçbir siyasi kamuoyu ile ters düşmek istemez.
AB ve Türkiye’nin statükoyu koruma üstüne kurulmuş olan bu dengesini, sermaye savaşları bozabilir. Zira Hükümet sürekli İslam sermayesi ve Arap sermayesini çekmek istiyor… Batı sermayesi bu işten rahatsız olmaya başladı…
Kaldı ki uluslararası ilişkiler de bir gecede değişebilir… Tahmin etmediğimiz bir olay veya olaylar bu dengeyi Türkiye lehine veya aleyhine bozabilir.