2014 YILI ŞİMDİDEN KAYIP YIL OLDU

TC Merkez Bankası, finansal ve reel sektörde karar alıcı ve uzman kişiler ile profesyoneller ve yabancı finansal kuruluşların uzmanları arasında bir anket düzenliyor. Bu ankete katılanlara, büyüme, enflasyon, faiz oranı, dolar kuru ve cari açık tahminleri soruluyor. 
Birisinin ekonominin geleceği ile ilgili tahminlerinin doğru olması için, ekonomide her detayı iyi bilmesi gerekir. Merkez Bankası bunun içindir ki bu anketi uzmanlar nezdinde yapıyor. Beklentilerden çıkan sonuçlar da ekonomide gidişatı etkiliyor. Söz gelimi, bir yatırımcı, ekonomik beklentiler kötü iken yatırım yapmaz. Tüketici harcamalarını kısar, tüketim eğilimi düşer.  
Merkez Bankası anketinde, 2014 yılı beklentileri her ay kötüleşiyor.

 

 

Bir ay öncesine göre, 2014 büyüme tahmini yüzde 2,8’den düşüyor. Bu büyüme tahmini dünya büyüme ortalamasının ve gelişmekte olan büyüme beklentisinin altındadır. 
Dünya Bankası  “Global Ekonomik Beklentiler”  raporunda küresel GSYH’nin 2014 yılında büyüme beklentisini yüzde 3,2  ve gelişmekte olan ekonomiler için büyüme beklentisini de yüzde 5,3 olarak açıkladı. 
Enflasyon oranında da artış bekleniyor. Büyüme oranının düşmesi, ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması demektir. Buna rağmen enflasyon artıyorsa, bu durum hem enflasyonun kronik yapı kazanması, hem de üretimde gerileme beklentisi nedeniyledir. Türkiye’de 2004 yılından beri enflasyon yüzde 10’un biraz altında, biraz üstünde gidiyor. Buna rağmen siyasi iktidar kronik enflasyona neden olan yapısal sorunları, bırakın çözmeyi, gündeme bile getirmiyor. 
Aslında, 2014 yılının önünü büyük ölçüde siyasi ve sosyal sorunlar tıkadı. Özellikle otokratik yönetime gidiş, demokrasi ve insan haklarının giderek askıya alınması, yaşam tarzına müdahale, yolsuzlukların tartışılması iktisadi alanlarda paniğe neden oldu. Bu durumdan yalnız halk değil, bütün dünya endişe duymaktadır. AB Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye Raporu’nda da bu sorunlar gündeme getirildi. 
Aslında FED  raporunda, Türkiye’nin  dünyanın en kırılgan ülkesi olarak ilan edilmesinden sonra, Türkiye’de yatırım yapacak yabancı sermaye bulmak hemen hemen imkansız oldu. Ekonominin bu güne kadar sıcak paranın ve dış borçlanmanın verdiği rehavetten kurtulması için hükümetin de adım atmayacağı anlaşıldı. Bu şartlarda, ekonomiyi seçim ekonomisi götürüyor. 
Seçim sırasında hangi hükümet olursa olsun, seçime doğru altyapı yatırımlarını hızlandırır. Poşet ve ulufe dağıtma artar. Kaldı ki böyle olmasa bile siyasi partilerin ve adayların harcamaları ekonomiyi canlı tutar. 
Seçim sonrası durgunluğa gidiş hızlanacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir